28 Şubat 1997 de MGK Kararları alınarak en uzun gün yasanmış denmiş Erbakan yapılan dayatmalara dayanamayarak MGK Kararlarını 13 Mart 1997 de imzalamak zorunda kalmıştır. 21 Mayıs 1997 de Refah Partisine kapatma davası açılmış ve daha sonra Mecliste en yüksek sayıda temsil edilen bu parti kapatılmıştır.
Kamuda çalışan akademisyen ve yöneticiler, TSK içindeki inançlı subayların atılmalarını hızlandırmak üzere yılda 2 kez toplanan Yüksek Askeri Şura sayısı dörde çıkarılmış irtica nedeni ile atılan subay sayısında rekorlar kırılmıştır.
Katsayı uygulaması ile imam hatiplerin onu kesilmiş Anadolu Sermayesine ambargo konmuş Genel Kurmay Başkanlığında yargı üyelerine irtica brifingi verilmiştir.
18 Haziran da Başbakan Erbakan, Tansu Çiller’in Başbakan olması için istifa etmiş, ancak Demirel görevi Anasol-D hükümeti diye anılacak olan oluşuma vermiştir. Halbuki Çiller’in elinde partili milletvekillerinin imzaları vardı. Generaller bu milletvekillerini tehdit ederek istifaya zorlamış bir kısmı Doğru Yol Partisinden istifa ettirilmiştir.
Ülkemiz maddi ve manevi zarara uğratılmış, bankalar hortumlanmış, yaklaşık 300 milyar dolar darbecileri kışkırtan çete ve örgütlere gitmiştir. Dünya çapındaki Siyonist örgütlenmeler en karlı dönemlerini yaşamış döviz vurgunları ile zenginliklerine zenginlik katmışlardır. Bu paralar vergi ve kamu kaynakları ile ödenmiş halkımız fakir düşmüştür.
Binlerce başörtüsü mağduru okullarını bırakmak zorunda kalmış, parası olan yurt dışında okumaya çalışmış olamayanlar eğitim haklarından mahrum bırakılmışlardır. Öğretmenler, askerler mesleğinden atılmış, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında fişlenmedik kimse kalmamıştır.
Gelinen durum ise özellikle medya açısından şöyledir:
1.Dün üst akıldan aldıkları talimatlarla; toplum mühendisliği yapan kalemler bugün yine sahadadır.
2.Dün tüm değerlerimizi hedef alan kalemler, bugün aynı şiddetle değerlerimizi hedef almaya devam etmektedirler.
3.Dün ayağa kalkan Anadolu’yu diz çöktürmek isteyen kalemlere bugün de aynı görev verilmiş durumdadır.
4.Dün şantaj, montaj ve kumpasla iş yapan gazeteciler, bugün de aynı yöntemlerine devam etmektedir.
5.Dün BÇG’ye hizmet eden kalemler, bugün KCK ve paralele hizmet etmektedir.
6.28 Şubat medyasının utanç manşetlerini atanlar, bugün ihanet manşetleri atmaya devam ediyorlar.
7. Dün cunta vesayetine destek veren malum medya, bugün PKK’nın hendek vesayetine sahip çıkmaktadır.
8.28 Şubat’ın medya, sermaye ve STK ayakları, bugün kayıt dışı siyaset peşinde, KCK ve Paralel izindedir.
Sonuç olarak Postmodern darbenin medya ayağına dokunulmadan, Türkiye normalleşemeyeceği açıktır. Medya, siyaset ve yargı mensupları hesaba çekilmeden 28 Şubat davası görülemez. Kaldıki şu anda sadece darbeci generaller yargılanıyor. Yargıya büyük görev düşüyor, vesselam..