Avrupa Birliği (AB) bu olumsuzlukların gölgesinde, kuruluşu olan 1957 tarihli Roma Antlaşmasının 60.yıl dönümünü kutladı. Vatikan’da Papa’nın huzuruna çıktılar. Haçlı birliği olduğunun fotoğrafını bütün dünyaya gösterdiler. İkinci Dünya Savaşı sonucu yeniden yapılanma dönemlerine giren Batı Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg 25 Mart 1957 tarihinde Roma’da o zamanki ismi olan Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kurdular. AET’nin kurulmasıyla insanların, ürünlerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımına imkân sağlanıyor, ortak pazar ve gümrük birliği gibi oluşumlar hayata geçiriliyordu. AB devlet ve hükümet başkanları 60.yıl kutlamalarındaihtiyarlayan birliği, yeniden diriltme girişimlerini belirleyen Roma Bildirgesini imzaladı. AB gündeminde birliğe yeniden can vermek için, Brexit, yeni olabilecek ayrılıklar, terör, ırkçılık, göç krizi ve yükselen işsizlik konuları görüşüldü. Üye ülkelerin uzun süre anlaşamadıkları, bu yüzden ortak deklarasyon metnine itirazları olduğu, dışarıya karşı da birlik imajı vermek için yumuşatıldığı haberleri yansıyordu.İngiltere geçen yıl yapılan AB çıkış (Brexit) referandumunda %52 ile çıkmadan yana oy kullandı. Şimdide son adımların hepsini atıyor. Bütün resmi onaylarını aldı. İngilizler önümüzdeki 10 yıl içerisinde birçok ülkenin AB’den ayrılacağını düşünüyor. 
Diğer AB üye ülkelerinde yaklaşan seçimler,  ırkçı partilerin yükselmesi birliğin geleceğine ilişkin endişeleri arttırıyor. Fransa, Hollanda, İtalya ve Yunanistan’da üyelik tartışmaları açıkça tartışılır hale geldi. Brexit’in domino etkisiyle diğer bazı ülkeleri de çıkışa yönlendireceği ve ekonomik- sosyal şokların tetikleneceğinin endişesi yaşanıyor.
İyi niyet temennileriyle kendilerini avutmaya çalışıyorlar.

Yazının başında saydığımız olumsuzluklara birde faşizm,İslamofobi, Türkofobi olaylarını ilave edersek AB’nin karanlık bir tünelde hızla ilerlediğini görürüz. Batı ile İslâm Dünyasının arası her geçen gün iyice açılıyor. Bilhassa Türkiye ile karşılıklı atışlar en üst perdeden en sert bir şekilde devam ediyor. Kartlar artık açık oynanıyor. Düşmanlıklarını gizlemiyorlar. Türkiye için ne kadar şer güçler varsa hepsini himaye edip her türlü desteği veriyorlar. Türkiye’nin iç işlerine iyice müdahale ediyorlar. Referandumu açıkça taraf oluyorlar. En popüler gazete ve dergileri,  Türkiye, cumhurbaşkanı ve referandum karşıtı manşetlerle çıkıyor. T.C. Cumhurbaşkanını vurun afişine bile kasten  göz yumuyorlar.  Türkiye’deki referandum Avrupa’nın en önemli gündemi oldu. Referandum mücadelesi yön değiştirdi. Avrupa ile Türkiye’nin arasındaki gerginlikler Haçlı-Hilâl savaşına doğru hızla yol alıyor. Sömürgecilik ve ırkçılık habis bir ur gibi Avrupa’nın bütün hücrelerine yerleşmiştir. Fırsatını buldu mu derhal başkaldırıyor. Şimdiye kadar dik duranların hep hesaplarını kesmişler.Kapalı kapılar ardında hazırlanan ve önüne konulan planlar reddedilince kızıl kıyameti koparıyorlar. Türkiye’ye yapmaya çalıştıkları da bu.Terör, etnik ayrımcılık, ekonomik girişimler ve darbe teşebbüsleriyle teslim alamadılar. Hele hele, 15 Temmuzu bir türlü hazmedemediler. Bu sefer, istediklerini istedikleri şekilde dikte ettiremeyeceğini anlayan Avrupa, panikledi ve korku girdabına girdi. Bugünün korkusu, Osmanlı’ya karşı tarihi derinliklerindeki korkuyla birleşince, sinirleri geriliyor, vücut kimyaları bozuluyor ve psikolojileri allak bullak oluyor. Akıl ve mantık dışı uygulamalara ve yanlışlıklara imza atıp duruyorlar. Canavarlaşıyorlar, insanlıktan çıkıyorlar. Helvadan put yapıp, acıktıklarında yaptıkları putları yiyen cahiliye müşrikleri gibi, bunlar da daima savundukları ve kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri demokratik haklar, insan hakları ve özgürlük söylemlerini işlerine gelmediği zaman rahatça çiğniyorlar. Dillerinden düşürmedikleri temel değerlerini alt üst ediyorlar. Kendi kurdukları masalarını kendileri deviriyorlar. Avrupa, fabrika ayarlarına geri dönüyor. Akıl tutulması yaşıyorlar. Zavallılar. Tam bir hasta profili sergiliyorlar.