Bunun yanı sıra, biz Müslümanlar kendi aramızda cemaatlere bölünme belası ila karşı   karşıyayız. Maalesef cemaatler arasındaki tefrika ve bu cemaatlerin başındaki “erk” adalete dayalı bir tasavvur oluşturmak yerine sistemlerin araçları haline dönüşmüş durumda.
Oysa yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adaletli davranın, o takvaya daha yakındır Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide-8)
Adalet yerine, gücü ve istikbarı kıstas edinen cemaatler, tıpkı FETÖ gibi günü geldiğinde çok rahat bir şekilde dış mihrakların maşalarına dönüşebiliyor. 
Ortadoğu’yu kan gölüne dönüştüren ve Siyonist rejimin daha fazla güçlenmesini sağlayan siyo-emeperyalist manevralar, şimdi de gözünü ülkemize çevirmiş durumda ve işte bunun kara bulutları Türkiye’ye yönelmiş durumdadır.
Ekonomik krizlerle istikrarsızlığa sürüklenen Türkiye, şeytan ABD’nin Truva atı olan terörist FETÖgibi yapılanmaların boyunduruğuna geçirilme sürecine geçirilmek isteniyor.
Nasıl olsa zulme geçirilen demokrasi kılıfı, hipnotize edilen toplumlarca rahatlıkla kabullenebiliyor. İşte bu manevraları bertaraf etme adına Evanjelist Rahip Andrew Brunson’un çok kayda değer bir adımdır.
Hristiyan Siyonistler olan Evanjelikler,Ortadoğu’da büyük savaşın proje mimarlarıdır. Bugün İslam’ın kutsal toprakları olan Hicaz ve Kudüs, Evanjelist ABD’nin farklı versiyonlarının tahakkümünde bulunuyor. Haremeyn-i Şerifeyn ile Müslümanların ilk kıblesi ve etrafındaki coğrafya maalesef ki en zorlu günlerini yaşıyor.
İslam’ın eli kanlı, azılı düşmanı olan Amerika’ya Müslümanların servetini yüz milyarlarca dolar şeklinde peşkeş çeken tağuti rejimler, açlık ve sefalet içinde yaşayan Müslümanlara gözlerini kapatmış durumda, hatta İslam ülkelerini bir bir savaş alanına dönüştürme çabası içindedirler.
Ortadoğu’nunmezhep tandanslı siyasi örgütleri ve şovenistgrupları,bu yapay akımların tamamı işte bu tağuti, katil rejimlerin enstrümanlarıdır.
Halbuki bu coğrafya dünya medeniyetlerin beşiğidir.Bu coğrafya peygamberlerin üzerinde doğup büyüdüğü topraklardır. Bu coğrafya vahyin karargahıdır. Bu topraklar üzerinde semavi dinlerin eser ve asarlarının bulunduğu bir coğrafyadır. 
Dolayısıyla yeniden İslam’a ve İslami olan dünyaya rücu etmeli ve Müslümanları olarak bu masum coğrafyayı insanlık için huzur ve barış membaına tebdil etmesi için mücadele etmeliyiz.