Türkiye, terör örgütleri ve onların arkasında olduğu ifade edilen 'üst akılla' mücadelede krtik bir süreçten geçiyor. ABD, DAEŞ'le mücadele kapsamında Türkiye'yi suçlamış ve dünya kamuoyunda kara propaganda çalışmaları başlatmıştı. 

Türkiye'nin hem içeride hem dışarıda terör örgütlerine karşı strateji değişikliği sonrasında Suriye'nin kuzeyinde terör örgütlerine karşı başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı, ABD'nin desteğiyle batalanmak istendiği iddia edilldi. Buna delil olarak ise PYD'ye yapılan silah yardımları ve operasyonlara ABD'nin kayıtsız kalması gösterildi. 

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Acet, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Suriye’de aslında ABD ile savaş halindeyiz" başlıklı yazısında ABD'nin Fırat Kalkanı Harekatı'nı engellemek için elinden geleni yaptığını belirtirken, operasyonlara hava desteği sunmayan ABD'nin Adana'dan kaldırdığı ve El Bab semalarında görülen uçakların Türkiye'ye bir gozdağı mesajı taşıdığı ifade edildi. 

İşte Acet'in yazısından satır başları: 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 7 Kasım'da Beştepe'de yapılan bir törende “Size bir hikaye anlatayım" diyerek şöyle bir kıssa nakletmişti:

Eskiden bir şehirde haset mi haset, hasis mi hasis birisi yaşarmış.

Adamın hasetliği yüzünden komşularıyla arası açık.

Mesele şehrin yöneticisinin kulağına kadar gitmiş.

Yönetici, bu adamı çığırıp kendisine şunu teklif etmiş.

“Benden ne dilersen onu vereceğim ama bir şartım var. İstediğin şeyin iki katını da komşuna vereceğim."

Bir süre düşünen o haset kişi, “talebim bir gözümün çıkarılmasıdır" demiş.

Bunun sebebi sorulunca aldığı cevap, “maksat komşunun iki gözü çıksın" olmuş.

Erdoğan, anlattığı bu hikayeyi günümüze şu şekilde uyarladı:

“Şu anda pek çok çevre, pek çok ülke, Türkiye'ye karşı “Maksat Türkiye'nin iki gözü çıksın" diyerek bir husumet politikası yürütüyor."

HEDEF RAKKA DEĞİL FIRAT KALKANI

Dün gördüğüm Suriye kaynaklı bir haber, bana, Erdoğan'ın ağzından iki ay önce dinlediğimiz bu kıssayı hatırlattı.

Haber şunu anlatıyordu:

Münbiç yakınlarında ABD Ordusu tarafından eğitimi yeni tamamlanan 250 kadar SDG mensubuna (Büyük bölümü YPG/PKK mensuplarından oluşan ABD
destekli grup) hedef olarak Rakka değil, Halep'e kadar uzanan güzergah gösterilmişti.

Bu güzergah neresi oluyor?

TSK ile ÖSO'nun el'an El Bab kentine ulaşmış olan Fırat Kalkanı Operasyonu'nu yürüttüğü bölgeler.

Aynı haberde ABD ordusunun eğittiği grubun başındaki adam da bir demeç patlatmıştı.

Türkiye'de bahsederken “Terörist Türkiye" tabirini kullanıyordu.

ABD ordusunun rahle-i tedrisinden geçenlerin eriştiği duygu iklimi demek ki böyle bir şey oluyormuş!

O UÇAKLAR TÜRKİYE'YE GÖZDAĞI VERMEK İÇİN Mİ TURLADI

Çarşamba günü bu köşede, Fırat Kalkanı'nın başlangıcında ABD'nin Türkiye'den “20 kilometreden daha fazla aşağı inmeyin" talebinde bulunduğunu yazmıştık.

Bizim üst düzey askeri bir yetkiliye dayandırdığımız bu bilgi, ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından teyit edildi.

Perşembe günü Ankara'da Keçiören metrosunun açılış töreninde konuşan Erdoğan, “Bizi bir zamanlar DEAŞ ile mücadele etmiyor diye suçlayanların DEAŞ'ın
tepesine bindiğimizde daha ileri gitmeyin, 20 kilometreyi geçmeyin demeleri tesadüf değil" diye konuşmuştu.

Erdoğan'ın Cuma günü Şanlıurfa'da halka hitap ederken kullandığı şu ifadeler ise, Ankara'nın içinde bulunduğu duygu ikliminin bir özeti niteliğindeydi:

“Bizden rahatsız oluyorlar, ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar. Daha düne kadar bize niye bu örgütle mücadele etmiyorsunuz diyenler bugün bize daha
ileri gitmeyin, 20 km'de kalın diyorlar. Bu işi temizleyene kadar yolumuza devam edeceğiz. Suriye'yi DEAŞ bahanesiyle her gün bombalayanların gerçek niyeti
Türkiye'nin duruma el koymasıyla ortaya çıktı."

Geçen hafta, içinde yine El Bab ve ABD geçen bir başka haber gündemimize düştü.

Türkiye'nin “El Bab'da koalisyon uçaklarından destek alamıyoruz" serzenişi üzerine çok sayıda ABD uçağı havalanıp El Bab üzerinde güç gösterisinde bulunmuştu.

Ama bu kadar.

Yani, bu uçaklar, havalanıp güç gösterisi yaptıktan sonra tek bomba atmadan üslerine dönmüşlerdi.

Bu tuhaf gösteri ile ilgili olarak Ankara'da kulağımıza çalınan şu mesajı aktarıp devam edelim:

“O uçaklar, o güç gösterisini DEAŞ'a karşı değil, aşağıda Fırat Kalkanı'nı yürütmekte olan TSK ve ÖSO'ya karşı yapmışlardı."

İNCİRLİK'İ KAPATIRIZ DENİNCE TEHDİTLER Mİ DEVREYE GİRDİ?

Geçen hafta başka enteresan şeyler de oldu.

Beştepe Külliyesi'nde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası iki bakandan “İncirlik Üssü'nün kapatılabileceğini" ima eden açıklamalar duyduk.

İncirlik Üssü ABD ile 2015 Temmuz'unda yapılan anlaşma gereği DEAŞ'a karşı ortak operasyonlar yürütmek için kullanıma açılmıştı.

Yani anlaşmada, burasının 15 Temmuz darbe girişimine destek veren üslerden biri olarak kullanılması, ya da DEAŞ temizliği bahanesiyle güney sınırımız
boyunca bir PKK devleti kurulması fikri yoktu!

Ankara'nın İncirlik kartını açmasının sebebi buydu.

Milli Savunma ve Dışişleri Bakanlarının İncirlik ile ilgili sözleri bir yerde “Biz böyle konuşmamıştık" demeye getiriyordu.

İncirlik kartının açıldığı günlerde ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin sosyal medyadan bir Nihat Erim paylaşımında bulunması ise son dönemde gördüğümüz
bütün acayipliklerin zirve noktasına tekabül ediyordu.