Mazdek öğretisinde, öldürmenin ve hayvan eti yenmemesinin gerektiği, ifade edilmiş ve erken komünizm örnekleri arasında gösterilmiştir. Her türlü özel mülkiyetin ve evliliğin kaldırılması gerektiğini savunmuştur.
Mazdekçiliği savunanlar, zengin kişilere ait olan mülklere baskınlar düzenlemiş ve yağmalamışlardır. 488 - 531 tarihleri arasında Mazdekizmi seçen Şah I. Kavat; sonradan ve komün mülkiyete saygı gösterdiğini göstermek için ailesini Mazdek’e sunmuş ve “kavatlık” kelimesini insanlığa hediye etmiştir.
Bu utanç yüzünden bütün Zerdüşt Ateş Tapınakları kapatılmış Mazdek’in yaşamına dair ne kadar yazıt bilgi ve belge varsa; Mazdek öldürüldüğü zaman imha edilmiştir.
İşte başkalarına zarar vermeden istediği günahı işleyebilen kavatlıkla hürriyeti karıştırmak ahmaklıktan başka bir şey değildir. Zira hürriyet;Bolşevizm mesleği ve ibahe mezhebi değildir. Hâşâ! Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti netice verir. 
Eskiden birçok zat Sultan Abdülhamid’e hücum edip “Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır” demişlerdi. HâlbukiSultan Abdülhamid’in mecbur olduğu otoriter yönetimini; hürriyet zanneden ve anayasa isminden ürken adamların sözünde ne kıymet olur ki? Şimdi biz de hala bu zihniyette olan insanlara ne desek azdır.
Buna karşılık bir İslâm fedaisi de demiştir: Hürriyet imanın hassasıdır ve Rahmanın hediyesidir. Bunu da izah edelim. Nasıl, hürriyet imanın esası yani özelliğidir?
Çünkü iman bağı ile Allah’a hizmetkâr olan bir insan,başkasına zelil bir şekilde müracaat etmez. Başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzeti ve iman duygusu müsaade etmez. 
Aynı zamanda bir diğerinin hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkati ve imanı, engel olur. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçare üzerinde baskı kurmaya dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet bunun bir numunesidir.
Büyük insanlara hatta bir veliye veya bir şeyhe karşı dahi hür olunmalıdır. Zira onların meziyetleri için bize tahakküm etmeye hakları yoktur. Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün gereği;tevazu ve alçakgönüllülüktür. Kibirlenmek ve baskı kurmak değildir. Demek kendini büyük gören çocuklaşmış şeyhten başkası değildir. Kimse bu gibi insanları büyük tanımamalıdır.
Peki, neden tekebbür küçüklük alâmetidir? Buna da kısa cevap verip bitirelim: 
Çünkü kendini büyük gören küçüktür. Küçük gören ise büyük insandır. Mesela her bir insan için, toplum içinde görünecek ve onunla insanları görecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhreti vardır. İşte o mertebe eğer boyundan daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için büyüklük ile ona uzanıp,uzamaya çalışacaktır. Yani büyük görünmeye çalışacaktır. Şayet kıymeti ve boyu daha bülent ise yani uzun ise tevazu ile kendini küçük göstermeye gayret edecektir, vesselam…