Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 1 Aralık'ta Çankaya Köşkün'de biraraya gelerek Anayasa değişikliğinde önemli bir virajı geride bırakmışlardı.

İkili görüşme sonrasında basın toplantısı gerçekleştirmiş, Yıldırım, "Anayasa değişikliği konusu memleketimizin gündemindedir. Bu konuda MHP ile birlikte yürüttüğümüz müzakereler belirli bir olgunluğa erişti. Önümüzdeki hafta AK Parti olarak Anayasa değişiklik teklifimizi Meclis'e sunmuş olacağız" ifadesini kullanmış, Bahçeli ise "Anayasa değişikliği üzerinde Sayın Başbakanımızla zaman zaman bir araya gelerek konunun olgunlaşması noktasında çaba sarfedilmiştir. Bugünkü değerlendirmelerimiz de olumlu geçmiştir. Kısa süre içerisinde Meclis'e bir metin sunulmuş olacaktır" diye konuşmuştu. 

MHP lideri Bahçeli'nin Anayasa değişikliğinde gösterdiği tavır ise tartışma konusu oluşturdu. 

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Acet, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Başkanlık Meclis oylamasına takılır mı?" başlıklı yazısında konuyla ilgili  "Bahçeli, ne söylüyorsa, içinden de onu geçiriyordu" dedi. 


İşte Acet'in yazısından satır başları: 

Önümüzde kritik nitelikte 4 ay var. 

Türkiye'nin sadece yıllarını değil, on yıllarını ilgilendiren yüzyıllık bir makas değişikliği, bu sözünü ettiğimiz. 

Sağda solda, gittiğimiz yerlerde karşılaştığımız iki soru var. 

Birincisi, MHP lideri Bahçeli, cumhurbaşkanlığı/başkanlık modeli ile yaptığı çıkış ile siyasi bir tuzak kurup AK Parti'yi ters köşeye yatırma niyeti mi taşıyor?

İkincisi, sistem değişikliğini öngören anayasa değişikliği, Meclis Genel Kurulu'na geldiğinde AK Parti'den fire çıkar mı? Yahut fire çıkarsa ne kadar çıkar?

Birinci sorunun cevabına bir anekdot ile başlayalım. 

2015 Haziran seçimleri yapıldıktan sonra AK Parti heyeti koalisyon görüşmeleri için MHP lideri Bahçeli'nin kapısını çalar. 

Daha seçim akşamı yaptığı açıklama ile “Biz muhalefette kalmak istiyoruz, AK Parti, CHP ile koalisyon kursun” mesajı veren Bahçeli'nin 'gerçek niyetinin' ne
olduğu AK parti çevrelerinde de tartışılmaktadır. 

Tıpkı bugünlerde olduğu gibi. 

BAHÇELİ AK PARTİ HEYETİNE NE DEMİŞTİ?

Geçenlerde, o günkü görüşmelere AK Parti adına katılan, bugün de kabine üyeliği devam eden bir bakana, o meşhur soruyu, “Bahçeli'nin gerçek niyeti ne?”
sorusunu yönelttim.

2015 yazındaki koalisyon görüşmelerine katılan AK Partili bakan, soruma Bahçeli'nin o görüşmelerde aldığı tutumu ve kullandığı şu ifadeleri aktararak yanıt
verdi: 

“Devlet Bey, bize açıkça söyledi. 'MHP ile AK Parti arasında kurulacak bir koalisyon ülke hayrına olmaz, Türkiye bunu kaldırmaz' dedi.”

AK Parti'li bakanın sözleri şuraya çıkıyordu:

Bahçeli, ne söylüyorsa, içinden de onu geçiriyordu. 

Yani, söylediklerinin arkasında söylediklerinden başka bir niyet aramaya gerek yoktu. 

Memleketin hayrına olduğunu düşünmediği için, partisine 4 puan kaybettirme pahasına muhalefette kalmayı tercih etmişti. 

Bahçeli'nin bugünkü tutumunu değerlendirirken de aynı yerden bakmak doğru olacaktır. 

Yani ne söylüyorsa, onu baz almak gerekiyor. 

15 Temmuz sonrası Türkiye'nin yaşadığı sistem sorununun devlet/millet açısından bir beka sorunu haline geldiğini düşündüğü/gördüğü için böyle bir hamle
yaptı ve geçen hafta varılan uzlaşma ile bu hamlenin arkasında durduğunu göstermiş oldu. 

AK PARTİ İÇİNDEN FİRE ÇIKAR MI?

İkinci sorumuz, Meclis'te yapılacak olan oylamada AK Parti grubunun fire verip vermeyeceği sorusu. 

Önce küçük bir aritmetik. 

AK Parti ve MHP'nin Meclis'teki koltuk sayısının toplamı 355'i buluyor. 

MHP'den 5 milletvekili, bu oylamada “hayır” oyu kullanacağını açıklamış durumda. 

Geriye 350 kalıyor. 

Bu durumda 330 rakamını aşmak için muhtemel fire sayısının 20'yi geçmemesi gerekiyor. 

Öncelikle, AK Parti grubuna dönük sorgulayıcı nitelikteki soruların bir kısmının iyi niyetli olmadığını belirtelim. 

15 Temmuz'dan sonra 'FETÖ'nün siyasi ayağı' ile ilgili tartışmalar yapılırken, temelsiz suçlamalar yapıldı. 

İki bakan ve kırk kadar milletvekilinin ByLock kullandığı yönünde, FETÖ'nün isimsiz ihbar mektuplarına benzeyen, asılsız suçlamalar yöneltildi. 

CHP ve CHP medyasında AK Parti'de insanların birbirine girip kavga etmelerini sağlamak için “İki bakan, kırk vekil” söylemi “gör bak neler olacak” kıvamında
canlı tutuldu. 

İşin enteresan yanı, bu söylemin AK Parti'ye müzahir kimi çevrelerde de müşteri bulması oldu. 

Bu suçlamaları yapanların bir kısmı, parti içinde/çevresinde ikbal bulmakta sıkıntı yaşadıkları için, bir kısmı da böyle bir suçlama yaparak kariyer inşa
edeceklerini düşündükleri için, ya da elde ettikleri kariyeri muhafaza etme telaşıyla böyle bir tutum takındılar. 

Afyonkarahisar'da yapılan AK Parti kampında Başbakan Binali Yıldırım, bu bağlamda net bir açıklama yapmıştı. 

“AK Parti'de ByLock kullanan bir tane bile vekil yok” diyerek. 

Bu netlikte açıklamalar yapılmasına rağmen, bu suçlamaların yer yer devam ediyor olmasını, yukarıda açtığımız bağlam içerisinde değerlendirmek gerekiyor. 

İşin doğrusu şu: 

AK Parti Meclis grubu, FETÖ sızmasına karşı en korunaklı alanlardan biri olmayı başardı. 

FETÖ, AK Parti grubunu parçalamayı başarsaydı, 17/25 Aralık sürecinde zaten bunu hedeflemişti, o zaman bu olurdu. 

Onların hesabına göre 70 milletvekili istifa edecek, hükümet düşecekti.

Ama sayıları 10'u geçmeyen tuzluk vekiller dışında parti ile kopuş yaşayan olmadı. 

Ki, üstüne “Aman FETÖ sızması olmasın” titizliği ile listelerin hazırlandığı iki seçim daha yapıldı. 

Sonuç olarak, Meclis'te yapılacak Anayasa değişikliği sırasında AK Parti'den büyük fireler çıkacak iddiasının bir temeli bulunmuyor. 

Kanaatimce, iki partinin oyları ile yeterli rakam bulunacak ve referandum yolu açılacaktır.