Terör örgütleri,  faaliyetlerini İslam perdesini kullanarak meşrulaştırmaya çalışıyor. Suriye ve Irak'ta bu doğrultuda saldırılar gerçekleştiren terör örgütü DAEŞ, İslam'da bulunan 'Cihad' kavramını terör faaliyetlerini yangılaştırmak için kullanıyor. 

Maide süresinin 32. ayetine dikkat çeken Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hayrettin Kahraman, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Terör dini nasıl kullanıyor" başlıklı yazısında "Dini kullanan terör odakları kullandıkları gafilleri “Allah rızasına nail olmak ve cenneti hak etmek”le kandırıyorlar. Maksatlarına ulaşabilmek için de önce, terörün hedefi olan topluluk, şahıs ve devleti tekfir ediyorlar; yani kâfir, dinden çıkmış, din düşmanı olarak ilan ediyorlar" dedi. 


İşte Kahraman'ın yazısından satır başları: 

Terör ile din arasında ilişki kurup terörden dini sorumlu tutanların bir kısmı, büyük acılara, korku ve yılgınlığa sebep olan terör olaylarını kullanarak dini yıpratmak, halkı dinden soğutmak, dine karşı olan davalarını güçlendirmek isteyebilirler.

Öte yandan terör kolay bir iş olmadığı, daima ölüm, yaralanma, yakalanıp ceza görme tehlikesi bulunduğu için teröristi motive edecek, onu gerektiğinde ölüm pahasına eyleme sevk edecek araçlara ihtiyaç vardır ve bu araçlar dinden ibaret olmamakla beraber aralarında din de vardır. Çünkü insanlar maddi menfaat, kin, ideoloji, siyasi çıkar gibi sebeplerle canı pahasına terör eylemlerine karışabildikleri gibi samimi inançları sebebiyle de terör eylemleri yapıyorlar.

Sebep ve saik olarak din bahis konusu olduğunda terörü yaptıranlar samimi dindarlar olmayabilir, onlar samimi dindarları kullanarak ve kendilerini de dindar göstererek amaçlarına ulaşmak isterler.

Samimi dindarlara gelince önemli soru şudur: Dinler ve özellikle İslam terörü teşvik etmek şöyle dursun bu çeşit eylemlere izin verir mi?
Kesin cevap “Hayır, asla izin vermez” den ibarettir.

Terörün amacı hedef kitleyi korkutmak, yıldırmak, direnci kırmak olduğu için terör suçlu suçsuz, zalim mazlum ayırmadan eylemini icra eder ve pek çok mazlumun, masumun can ve mal kaybına, ülkenin zarar görmesine sebep olur.

Mâide suresinin 32. ve devamındaki âyetler bir masumun öldürülmesini, bütün insanların öldürülmesi gibi değerlendirmiş ve bu eylemin ağır cezasını açıklamıştır. Üstelik bu ilâhî hükmün bütün hak (ilâhî, vahye dayanan) dinlerde mevcut olduğunu da güçlü bir şekilde ifade etmiştir.

Dini kullanan terör odakları kullandıkları gafilleri “Allah rızasına nail olmak ve cenneti hak etmek”le kandırıyorlar. Maksatlarına ulaşabilmek için de önce, terörün hedefi olan topluluk, şahıs ve devleti tekfir ediyorlar; yani kâfir, dinden çıkmış, din düşmanı olarak ilan ediyorlar. Psikolojik alt yapısı çeşitli sebeplerle müsait olan birilerini buluyor, din düşmanlarına ve/veya dinden çıkmışlara uygulayacakları terörün cihad olduğunu, yaşarlarsa kahraman, ölürlerse cennetlik olacaklarını telkin ediyorlar, “samimi” inanmış gafil ve cahiller de buna aldanarak cinayetlerini işliyorlar.

Bu noktada önemli soru da şudur:

Bir şahsı, topluluğu ve devleti kâfir ilan etmek dinde var mıdır? Ve kâfir olanların öldürülmeleri mi gerekir?

Bir kimse, “Ben dine inanmıyorum, Müslüman değilim, önce Müslümandım ama şimdi çıktım, artık onu kabul etmiyor ve inanmıyorum” derse dinden çıkmış olur. Yoksa başkalarının yakıştırması ve yaftalamasıyla dinden çıkmış olmaz.

Diyelim ki dinden çıkmış veya zaten Müslüman değilmiş, başka bir dine inanıyor veya dinsiz imiş; bu takdirde “sırf Müslüman olmadığı veya dinden çıktığı için o kimse (mürted, kâfir) ölümü hak eder mi?

İslam'a hiç girmemiş, Müslüman olmamış kimseler, Müslümanların dinlerine ve yurtlarına karşı savaş açarlarsa onlarla savaşılır, ölme ve öldürme pahasına din ve yurt savunulur, ama onlar barış içinde yaşamak ve ilişki kurmak isterlerse “iyilik ve adalet çerçevesinde” onlarla ilişki kurulur (Bak. Mümtehine suresi: 8-9).

Kendi iradesiyle ve beyanı ile dinden çıktığı (mürted olduğu) anlaşılanlara gelince; kadim fıkıhta bunların tövbeye davet edileceği, tövbe etmezlerse öldürüleceğine dair yorumlar, hükümler ve içtihatlar vardır; ancak buna karşılık mürtedler de Müslümanlara karşı savaş açmadıkça ve savaşanlara katılmadıkça öldürülemez yorumu da vardır.

Bu noktada karşımıza şu sorular çıkıyor:

1.Bir kimsenin dinden çıktığına, kâfir olduğuna kim neye göre karar verecek?

2.”Dinden çıkan öldürülür” diyenlere göre bunu kim hangi yetki ile icra edecek?

3.Dinden çıkan devlete karşı savaş açılır mı, açılırsa buna kim karar verir?

4. Dinden çıktığı için cezalandırılacak kimsenin yanında masumları da cezalandırmak caiz midir?

Bu sorulara da başka bir yazıda cevap verelim. Ancak şunu hemen kaydedelim ki, mürted öldürülür diyenlere göre dahi bu yüzden masum (suçsuz, günahsız)
insanlar öldürülemez, şu halde terör yapılamaz; buna caiz diyen bir İslam alimi mevcut değildir.