Hızlıca yayılan bir soru bir soru var: İsrail’le dost mu oluyoruz? Bariz maddi hata barındıran bu soruya ne cevap verirseniz verin hatalı olacaktır.

İbn-i Hevkal diyor ki: “Doğal ve teşebbüs olmak üzere iki tür devlet vardır.”

Yani devletler dost olmazlar çünkü dost olacaksan niye devlet kuruyorsun, aynı devlet olurdun. Dost olamayacağını bildiğin için devlet kurmaya teşebbüs ettin. Aynı devlet olmadıysan, başka bir devlet kurmaya teşebbüs ettiysen demek ki sen farklısın ve diğerini, diğerlerini bir tehdit kabul ediyorsun.

Şafi fıkhı ve coğrafya âlimi olan Hevkal şunu da belirtiyor: “Sınırlarda iki çeşittir, dağlar, denizler, iklimler gibi doğal olanları ve insanların düşmanlıktan çizdiği siyasi olanları.” Yani devletler dost olabilselerdi aralarında sınır da olmazdı.

Düşmanlık ilk anlamıyla öldüresiye savaş halinde olmak değildir sadece. Pusuda beklemek, fırsat kollamak, çıkarları için kullanmak, müşteri olarak görmek, başka düşmanın önünde bariyer olarak kullanmak, sende olmayanı temin ettiğin tarla olarak görmek gibi anlamları da vardır. Daha onlarca başka tarifi de olan düşmanlık(lar), korkudan, sırası gelmediğinden, acil ihtiyaçtan ya da başka bir sebepten dolayı, ertelenebilir, görmemezlikten gelinebilir yada adı “diplomasi” diye değiştirilip yok sayılabilir.

Sorudaki “dost” kelimesinden kaynaklanan maddi hatayı düzettikten sonra “barış” üzerinden devam etmek gerekir. Devletler arasında barış denilen halin iki sebebi vardır. Korkmak ya da mecbur olmak! Korkutmaktan, korkulmaz utanılmaz. Kibarlıktan adına “caydırıcılık” denir sadece. “İsrail mi bizden kokuyor, biz mi İsrail’den korkuyoruz” sorusunun cevabını aramak lazım. Zira, ortada bir dostluk yok, her iki ülke kendine göre “şimdilik” başka öncelikler belirlediği için düşmanlığın diğer tariflerini kullanmaya başladılar hepsi bu...

Erem Şentürk