24 Kasım'da Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Suriye'de bulunan Türk askerlerine, El Bab bölgesinde rejim güçleri tarafından saldırı düzenlenmiş, 4 asker şehit olmuş, 9 asker yaralanmıştı. 

Suriye'de gerçekleşen saldırının Rus jetinin düşürülmesinin yıl dönümünde gerçekleşmesi ise akıllarda farklı soru işaretleri oluştur. Peki saldırıyla ne hedeflenmek istedi? 

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Acet, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Suriye’de Türk askerine saldırmalarının asıl sebebi neydi?" başlıklı yazısında "Acaba, birileri hızlı bir şekilde düzelme yoluna giren Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden bozulması için böyle bir provakasyon peşine düşmüş olabilir miydi?" dedi. 

İşte Acet'in yazısından satır başları: 

Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F-16'lar, geçen hafta, Irak ve Suriye semalarında daha önce pek görülmedik türden yoğunluğu olan bir hareketlilik içerisinde idiler. 

Bu iki ülkeden Türkiye topraklarını tehdit eden terör örgütlerine (PKK/YPG ve DAİŞ) karşı yapılan operasyonlara 40 civarı savaş uçağı katıldı. 

Irak bağlamında şunu gördük: 

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Ankara'ya gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım ile görüştü.

Eş zamanlı olarak Sincar'da bir PKK varlığına karşı ortak bir tutumu yansıtan, senkronize açıklamalar yapıldı. 

Ancak geçen hafta, dikkatlerin asıl yoğunlaştığı ülke Suriye oldu. 

100'üncü gününe yaklaşan Fırat Kalkanı Operasyonu'nun en kritik günü geçen hafta yaşandı. 

24 Kasım'da, yani geçen seneki Rus uçağının Türk savaş uçağı tarafından düşürülmesinin yıl dönümünde, (bu yıldönümünün zamanlamasını kollayacak şekilde) ÖSO'ya destek vermek üzere Suriye'de bulunan Türk Özel Kuvvetler ve Komando birliklerine saldırı düzenlendi. 

HEDEF TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİNİ DİNAMİTLEMEK (Mİ?)

TSK, 4 mensubunun şehit olduğu, 9'unun yaralandığı bu provakatif saldırı ile ilgili bilgileri detaylı bir şekilde elde etti. 

Suriye rejimine ait, Çek yapımı L39-Albatros tipi iki uçağın dahil olduğu saldırıda, bu uçakların önce havada keşif uçuşu yaptıkları, (bu nedenle de tehdit olarak algılanmadıkları) sonra saldırının başladığı, basınç-ısı ve parça tesirli iki varil bombasının kullanıldığı, ayrıca makinalı top atışlarının da yapıldığı belirlendi. 
Yani görünürde her şey açıktı. 

Ancak Şam rejimi sürpriz bir şekilde bu saldırıyı üstlenmedi. 

İlk açıklamada, “Haberlerinin olmadığı”, ikincisinde “Konunun araştırıldığı” söylendi.

Devamında Esat rejimine bağlı üst düzey askeri yetkililer, Türk askerini hedef alan saldırıda ne Rusya'nın ne de Suriye rejiminin parmağı olmadığını açıkladılar. 

Olay şu: 

Daha önce Fırat Kalkanı Operasyonu ile ilgili tehditvari açıklamalar yapmaktan kaçınmayan Esat rejiminin önce bu saldırıdan haberi yokmuş gibi davranması, sonra da yalanlaması, bizim gibi meselenin ne olduğunu anlamaya çalışanlar için, meselenin ne kadar karanlık olduğunu göstermekten başka bir anlam ifade etmiyor. 

Saldırı olduğu gün askeri bir yetkiliye, “Saldırıyı Suriye rejimine ait bir uçağın yaptığı konusunda emin misiniz?” diye sorduğumuzda net bir “Evet” yanıtı almıştık. 

Saldırıya sahip çıkan olmadı, ancak hedefin ne olduğu aşikar idi. 

Acaba, birileri hızlı bir şekilde düzelme yoluna giren Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden bozulması için böyle bir provakasyon peşine düşmüş olabilir miydi?
İlk akla gelen böyle bir soru olmuşsa, Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden bozulmasından en çok kimler nemalanır? Diye ikinci bir devam sorusu sormak gerekiyordu. 

OLAĞAN ŞÜPHELİ İRAN

Akla gelen ilk olağan şüpheli İran. 

Saldırı olduğu gün, yukarıda sözünü ettiğim askeri kaynak, Şam rejimi içinde rejimin de kontrol alanının dışına taşan bir grubun böyle bir hedefle hareket etmiş olabileceğini söylemişti. 

Şam rejimi içindeki “Derin devlet” gibi bir şey yani. 

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında aradan geçen üç gün içerisinde iki defa telefon görüşmesi yapıldığını biliyoruz. 

Bu görüşmelerde Suriye'nin konuşulduğu söylendi ancak, Türk askerlerine Suriye topraklarında yapılan saldırıya ilişkin detaylı bir bilgi paylaşılmadı. 

25 Kasım'da, yani Erdoğan ile Putin arasında gerçekleşen ilk telefon görüşmesinin akabinde Beştepe'den bir kaynak, “Erdoğan-Putin görüşmesinde bu saldırının ilişkileri bozmak amacıyla yapılmış bir provakasyon olduğu, arkasında İran'ın olabileceği yönünde iki liderin mutabık kaldıkları” yönünde bir bilgi paylaştı. 

Ancak aynı kaynak, devamında bu bilgilerin teyitli olmadığını söyledi. 

Türk ve Rus liderler böyle bir konuyla ilgili iki kere konuşmuşlarsa, en azından Rusya Devlet Başkanı Putin'in Erdoğan'a “Bu işin içinde biz yokuz” gibisinden bir şeyler söylediğini varsayabiliriz. 

Elimizde teyidini aldığımız şöyle bir bilgi de var. 

El Bab operasyonu ile ilgili olarak görünürde Rusya'nın Türkiye'ye dönük bir itirazı bulunmuyor. 

Yani, Rusya'nın El Bab kentinin Türkiye destekli ÖSO birliklerinin eline geçmesini engellemek için böyle bir sabotaj yapmış olabileceğini düşünmek çok kolay görünmüyor. 

Sonuç olarak, terör örgütlerinin de ötesinde, bir devlet aklı ile planlanmış, son derece tehlikeli bir provakasyon ile karşı karşıya kaldığımız görülebiliyor. 

Gerçek faili belli ama faili de yönlendiren/yöneten gerçek akıl sahibi kim?

Esad rejiminin, içinde matruşka misali derinlemesine giden bir takım karanlık ilişkiler yumağından mütevellit olduğu biliniyor. 

Suriye derin devleti içinde nüfuz bulmuş, başka bir devlet aklına hizmet eden bir grup. 

Şu an için en olağan şüpheli onlar diyebiliriz.