Birinci Dünya Savaşı sırasında emperyalist ülkelerin tahakkümüne giren Kafkasya’da, büyük devletler bazen doğrudan, bazen de bölgede yaşayan farklı etnik grupları kullandığı dolaylı yollarla, Osmanlı, Kafkasya ve İran üzerindeki işgalci siyasetlerini yürütmeye çalışmışlardı. Sömürgecilerin bölgede kullandığı grupların başında ise Nasturiler ve Ermeniler geliyordu. İşte bu iki etnik grup hem Kuzey Azerbaycan (Azerbaycan Cumhuriyeti) hem de Güney Azerbaycan’da (İran Azerbaycanı) Müslümanlara yönelik büyük katliamlar gerçekleştirdi. Tarihte Cilovluk katliamı olarak da anılan Güney Azerbaycan'daki bu soykırım, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle Hakkari yöresinden Kafkaslara ve İran Azerbaycan’ına kaçan Nasturiler eliyle başlatılmış ve hemen akabinde kendilerine Ermeniler yardım etmişti. 100’ncü yılını bu yıl geride bıraktığımız bu büyük katliam, bugüne kadar ne medyanın ne de akademik dünyanın ilgisini çekebildi. Sürekli kendilerine karşı bir soykırım uygulandığını iddia eden Ermeniler ise bu katliamı ve Kuzey Azerbaycan'da, Türkiye’nin doğusunda gerçekleştirdikleri benzeri katliamları gözlerden saklayarak, hikayeyi tersine çevirerek asılsız iddialarda bulunup, karşı propaganda yürütüyorlar.

Azerbaycanlılar arasında “Cilovluk Faciası” adıyla anılan, Nasturilerin (Asuriler) İran Azerbaycan’ında gerçekleştirdikleri bu katliam, Mart 1917’den Temmuz 1918’e kadar 159 gün sürmüş ve bazı tarihçilere göre 300 bin Azerbaycanlı katledilmiştir.

Nasıl gerçekleşti?

Birinci Dünya Savaşı başlarında Ruslar tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kışkırtılan ve Hakkari yöresinde Marşimon adlı şahsın önderliğinde isyan başlatan Nasturiler, yenilgiye uğradıktan sonra, bölge halkının kendilerinden intikam alacağı korkusuyla, Rusya işgali altında olan Azerbaycan (özellikle İran Azerbaycan’ı) bölgesine göç etti. İran’ın kuzeybatısına yerleşen Cilovlar aslında Nasturilerin bir koluydu. Birinci Dünya Savaşı’na kadar şimdiki Türkiye’nin Hakkari bölgesinde yaşayan Nasturiler, İran Azerbaycanlıları tarafından “Cilov” olarak adlandırıyor. Bu adlandırmanın sebebi ise onların Hakkari bölgesindeki Cilov dağlarında (Türkçe Cilo) yaşamalarıydı. Nasturilerin Ermenilerle birlikte gerçekleştirdiği soykırım da Cilovluk katliamı olarak biliniyor.

Tanınmış İranlı tarihçi Ahmed Kesrevi, (İran Azerbaycanı içerisindeki) Batı Azerbaycan’a göç eden Cilovluların sayısını 12 bin hane halkı (yaklaşık 60 bin) olarak kaydeder. Urmiye, Salmas ve Hoy şehirlerine yerleşen Nasturilerin yanı sıra, aynı dönemde 8 bin Ermeni de Erivan tarafından Batı Azerbaycan’a göçmüştü. Bu bölgede daha önceden yaşayan Hristiyanların bir kısmının da katılmasıyla büyük bir askeri güç oluşturan Hristiyanlar, Osmanlı topraklarında bir başarı elde edemeyecekleri için, Kafkasya ve Batı Azerbaycan’a odaklandı.

Kafkasya ve Batı Azerbaycan’da Müslümanların soykırımı

Silahlanmış Ermeni-Nasturi güçleri Rusya ve Avrupalı diğer hamilerinin ekonomik ve ideolojik desteğiyle, adı geçen topraklarda devlet kurma hayallerini gerçekleştirmek istediler. Bu istek, İsrail’in kuruluşundaki ideale çok benziyor: Ermenileri tek bir bölgede toplayıp amaçları doğrultusunda denizden denize (Hazar-Akdeniz) bir Hristiyan-Ermeni bir ülke oluşturmak. Bu talebi destekleyen güçlerin ise tabii ki kendi ajandaları vardı; Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşmaları. Osmanlı topraklarının doğusu, Kafkasya’nın belli bir bölgesi ve İran Azerbaycan’ının büyük bir kısmı bu Hristiyan-Ermeni devlete toprak olarak vaat edilmişti.

Ermeniler özellikle Birinci Petro’dan sonra (1672-1725) Kafkasya’ya hakim olmak için Ruslarla işbirliği yapıyorlardı. Urmiye’nin o dönemki valisi Muizzüddevle, Tahran’a yazdığı mektuplarda, sürekli Ermenilerin Ruslar tarafından silahlandırılmasından söz ediyor. Rusya ile Kaçar hanedanı arasındaki savaşın en dramatik kısımlarından olan Gence muharebesinde, kalenin düşmesi de Ermenilerin ihaneti yüzünden gerçekleşmişti.

Rusya ise bağımsız bir devlet kurmaya çalışan Ermenilerin hırslarını kullanarak, onları Kaçarlara karşı kışkırtıp yeni toprakları işgal etmeyi hedefliyordu. Ruslarla Kaçarlar arasındaki savaşın bitmesi ve Şeyh Şamil isyanının da bastırılmasından sonra, 1860’lı yılların başında Kafkasya’nın kontrolü tamamen Rusların eline geçti ve özellikle İran ile Osmanlı topraklarından bu bölgeye Ermeni göçleri başladı. Bu bölgenin tarihinde hiçbir zaman çoğunluk teşkil etmeyen Ermeniler, göç yoluyla gelip, katliamlarla bölge üzerinde hakimiyet sağlamaya çalıştılar.

1890 yılında Taşnaksütyun Partisi, büyük Ermenistan hayaliyle Tiflis’te kuruldu. Taşnaksütyun’un koordinesiyle Ermeniler Azerbaycan’ın tarihi toprakları olan Erivan, Bakü, Gence, Şamahı gibi bölgelere saldırıp on binlerce Müslümanı öldürüp yüz binlercesini de tehcir ettirerek başta Erivan olmak üzere bu bölgeleri Ermenileştirmeye çalıştılar.

Ermenilerin İran Azerbaycan’ına olan göçleri ise daha çok 1915 yılında başladı ve yerli halka karşı uyguladıkları soykırımla sonuçlandı. 21 Şubat 1918’de başlayan ve tam 159 gün devam eden, bugüne kadar çok da gün yüzüne çıkmamış bu trajedi, yerli halkın direnişine destek olarak gelen Osmanlı ordusunun yetişmesiyle sona erdi. Kahramanlu, Çiçekli, Köhneşeher, Asgerabad, Nazlu ve Usalu gibi kasabalar bu bölgedeki katliamın en acımasızca yapıldığı bölgelerdi. Aynı tarihlerde Kuzey Azerbaycan’da gerçekleşen katliamlar, Mart katliamı olarak bilinirken, Güney Azerbaycan’daki bu katliama Cilovluk denmiştir.

Özellikle 1914'ten sonra bu bölgede gerçekleşen Osmanlı-Rus çatışmaları, Ruslara dayanan Ermeni-Nasturileri büyük ölçüde bu ülkeye bağımlı kılmıştı. Rusların güçlü olduğu bölgelerde Ermeniler ve Nasturiler de güçlüydü. Rusya’nın zayıflamasıyla güçten düşen Ermeni ve Nasturiler, bölgeden geçici bile olsa çıkmayı tercih ediyorlardı.

Rusya'da Bolşevik ihtilalin başlaması ve bu ülkenin İran’ın kuzeybatısı ile Osmanlı’nın doğusunda işgal ettiği topraklardan çekilmesiyle birlikte, Ermeni ve Nasturiler’in aldığı destek de büyük ölçüde azaldı. Fakat kısa bir süre sonra, bu bölgede cephenin zayıflamasını önlemek amacıyla Rusya’nın yerini İngiltere ve Fransa aldı. Bu güçler bölgede üç ana grup aracılığıyla kendi çıkarları ve planlarını yürüttü: Nasturiler (aynı zamanda dini liderleri olan) Benjamin Marşimon tarafından, Ermeniler ise bir dönem Urmiye'de Osmanlı konsolosu olan Bay Petr tarafından kontrol ediliyordu. İsmail Simatko (Türk tarihinde Simko olarak bilinir) elebaşılığında bir grup Kürt ise üçüncü bir grup olarak İngiltere ve Fransa’nın istekleri doğrultusunda Osmanlı'ya ve yerel halka karşı savaş yürütüyorlardı.

Fakat Nasturilerin lideri Marşimon ile Simetko'nun işbirliklerinin nasıl ilerleyeceği hakkında Çehrik bölgesinde yaptıkları görüşmede, gelecekte kurulacak bir devlette veya iktidarda ona yer verilmeyeceği şüphesiyle Simetko, Marşimon'u öldürdü. Nasturiler bu olayı duyunca intikam almak amacıyla olay yerine hareket ettiler. Fakat Simetko kaçmıştı. Oradaki Türkler (Simetko’yla hiçbir bağlantıları olmamasına ve hatta kendileri de onun baskılarına maruz kalmasına rağmen) Nasturilerin intikamına hedef oldular ve birçok tarihçiye göre orada ve Batı Azerbaycan’ın başka bölgelerinde sadece üç gün içerisinde (22-25 şubat) 12 bin Müslüman katledildi.

25 Şubat’ta Urmiye şehrinin düşmesiyle durum daha da kötüleşti ve bu şehirde Müslümanları silahsızlaştırma bahanesiyle binlerce Türk katledildi. Urmiye’nin etrafındaki köyler boşaltıldı ve katliamdan kaçan insanların çoğu da göç yolunda açlıktan veya salgın hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti. Bu arada kuzeydeki Ermeni grupların başındaki komutanlardan Antranik de, Kuzey Azerbaycan'ın birçok bölgesini ele geçirmişti ve büyük Ermenistan planını gerçekleştirmek amacıyla İran Azerbaycanı'nda bulunan Nasturi-Ermeni gruplara katılmanın peşindeydi. Antranik komutasındaki Ermeniler, 28 Mayıs 1918'de Hoy şehrine girmeye çalıştı. Osmanlı ordusu ise 1918’in Nisan ayında, kendisine karşı savaşan Asuri-Ermeni gruplara doğru hareket etmişti. Antranik'ten önce Hoy şehrine, Temmuz ayında da Salmas ve Urmiye şehirlerine girerek bölgeyi tamamen kontrol altına alan Osmanlı ordusu, Ermeni-Asuri grupların neredeyse 6 ay süren katliamlarına son verdi.

Osmanlı Ordusu, Müttefik kuvvetlerle sağlanan mütarekeden sonra, 19 Ekim 1918 de Batı Azerbaycan bölgesinden çekilerek orayı yerli halka bıraktı. Fakat bu bölge, katliamlardan sonra büyük oranda zayıflamış ve nüfusunun çok büyük bir kısmı hayatını kaybetmişti. İranlı meşhur tarihçi Ahmed Kasravi “Azerbaycan'ın 18 yıllık tarihi” adlı kitabında, Ermenilerin Urmiye ve diğer bölgelerde en az 150 bin Müslüman Türkü katlettiğini yazar.

Urmiye'nin o dönemdeki hükümet temsilcisi Motemedolvozera’nın (Mutemedü'l vüzera) günlük yazılarından toplanan “Büyük savaş sırasında Urmiye” adlı kitabına göre ise bu olaylarda sadece bu şehirde nüfusun yarısı, yani 150 bin kişi katledildi. Urmiye'nin Kara Sandık, Hatip, Şeref, Ağdaş, Hazran ve Koç Muhammed gibi mezarlıkları hep bu katliamdan kalan nişanelerdir.

Elbette Ermenilerin cinayetleri Cilovluk katliamı ile bitmedi. Bunların son örneği Karabağ işgali sırasında yaptıkları Hocalı katliamıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin topraklarının yüzde yirmisinin işgali ve bir milyon Azerbaycanlının yurtlarından edilmesi hâlâ dünyanın gözünden uzak tutulurken, ispatlanamamış sözde “Ermeni soykırımı” belli siyasi hedeflerden dolayı gündeme taşınmakta, bazı Batı devletleri de bu konu üzerinden kendi çıkarlarının peşine düşmektedir.

[İran siyaseti alanında uzmanlaşmış bir gazeteci olan Yavuz Cemal İstanbul'da yaşamaktadır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.