ABD'nin Suriye krizinde PKK/PYD'den yana tavır almasıyla başlayan gerginlikler, 15 Temmuz ve sonrasında giderek artmıştı. Washington'ın bu tavrı Rusya ve Türkiye'nin daha da yakınlaşmasına yol açarak, Suriye'de birlikte hareket etmesine kapı açtı. 

Dünyanın yeni bir düzen arayışana gittiğini belirten Yeni Şafak Gazetesi yazarı Faruk Aksoy bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Türkiye’nin namlusu ne kadar uzun?" başlıklı yazısında "Rusya ile kısa sürede yaşanan soğuk/sıcak ilişkiler, Amerika ile yaşanmaz" derken, "Türk-Amerikan ilişkileri, iki dünya savaşından sonra netleşmiş, kesinleşmiş, biraz da yeni dünya gerçekleri doğrultusunda inşa edilmiş ilişkilerdir, yıkılması da yeni bir dünya savaşıyla mümkündür" diye konuştu. 

İşte Aksoy'un yazısından satır başları: 


Türkiye'nin safını değiştirmesi, NATO'dan ayrılması, Amerika Birleşik Devletleri için III. Dünya Savaşı sebebidir.

Bütün gelişmelerin merkezinde Türkiye var, bugüne kadar Doğu ve Batı arasındaki denklem Türkiye üzerinden kuruldu, öyle yürüdü.

NATO, hem Kafkasya'yı, hem Ortadoğu'yu, Türkiye'den izledi, kontrol etti, kendisine tehdit olarak gördüğü hareketlenmeleri Türkiye'den durdurdu.

Son dönemde limoniden daha ekşi düzeye evrilen Türk-Amerikan ilişkilerinin akıbetine yönelik olarak, Türk tarafı, şu kritik sorunun cevabını bekliyor;

Amerika'nın, İran'la yaptığı nükleer antlaşmalar, Obama'nın dönemsel manevraları mıdır, yoksa yeni dönem için Amerika'nın kalıcı Ortadoğu politikalarını belirleyecek olan ilk adım mıdır?

Soru cevaplandığında Türkiye'nin gerçek hattını ve safını hep birlikte göreceğiz.
Amerika'nın, Ortadoğu savrulmaları Trump döneminde durulacaksa, Suriye dışında tekrar eski düzene dönülebilir, bu mümkündür.

Suriye'de, Rusya'nın müttefiki durumuna geçen Türkiye, liderler düzeyinde ittifak yapmıştır, henüz meşru paktlar ve hatlar üzerinde değil, bunu unutmamak lazım.

Son üç haftada Rusya'yı, neredeyse yatak odasından vuran Amerika, dengesiz politikalarıyla, Türkiye dahil, kafası karışan bazı müttefiklerine neler yapabileceğini göstermekten de geri kalmamıştır.

Ankara, Brüksel ve Moskova'daki cinayetler başka nasıl okunabilir ki?...
Bu aşamada Amerika'nın hesaplayamadığı bir şey var…

Türkiye, kendisine verilen mesajı alıp ona göre davranacak sükuneti çoktan kaybetti, çünkü cumhuriyet tarihindeki en ciddi parçalanma tehdidini bu dönemde hissetti.

Türkiye, 15 Temmuz'dan sonra işgal edilme psikolojisine girdi, doğrusunu söylemek gerekirse mesajla şifreyle uğraşacak vakti de yoktu, her saldırıya, her tehdide haklı olarak açık cevap verdi, bundan sonra da verecek…

15 Temmuz, hem NATO'nun, hem de NATO üyesi bir ülkenin sinir sistemini felç etti, çalışamaz hale getirdi.

Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler, hiçbir dönemde olmadığı kadar Türk devleti tarafından eleştirildi, yerden yere vuruldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk halkının, Batı hakkındaki gerçek düşüncelerini açık açık seslendirmeye başladı, nezaket dönemi sona erdi, silahsız sıcak savaş
evresine geçildi.

Türk-Amerikan ilişkileri, Erdoğan ve Obama döneminde olduğu kadar hiçbir dönemde bu kadar gerilmedi, bu kadar ciddi restleşmeler yaşanmadı.
Bunlar olurken gelinen nokta şunu gösterdi ki, Türkiye'nin en büyük kozu, kendisine yaklaşan tehlikeyi, diğer tarafa usulünce anlatabileceği bir devlet diline sahip oluşu ve bu devlet dilinin hala kullanılıyor olmasıdır.

Ak Deniz'de düşen Türk helikopterini muhtemelen Ruslar düşürdü, Türkiye'de düşen Rus uçağını da Türkler…

Rus uçağının düştüğü tarihin sene-i devriyesinde, Suriye'deki Türk askerini de, yine muhtemelen Ruslar vurdu.

Bütün bunlara rağmen Amerika'nın, Kürt devleti projesine karşı, Türkiye'nin, Rusya'yı hem Suriye'de, hem de Irak'ta yanına alması, tehditlere karşı alternatif oluşturmadaki maharetini ve dilini bir kez daha gösterdi.

Zira şunu da belirtmek gerekir,

Rusya ile kısa sürede yaşanan soğuk/sıcak ilişkiler, Amerika ile yaşanmaz.

Türk-Amerikan ilişkileri, iki dünya savaşından sonra netleşmiş, kesinleşmiş, biraz da yeni dünya gerçekleri doğrultusunda inşa edilmiş ilişkilerdir, yıkılması da yeni bir dünya savaşıyla mümkündür.
Belli ki dünya yeni bir düzen arayışlarına girdi, eski ittifaklar ömrünü tamamladı, AB gibi köklü yapılar bile bazı değişikliklere gitti.

Yeni kurulacak düzen, süper güçlerin sıcak savaşlarından sonra mı kurulacak, yoksa daha küçük güçlerin orta şiddetli savaşları, bu dönemin inşası için yeterli mi olacak, bu konu çok önemli.

İngiltere'nin uçuşunu iyi izlemek lazım…

İngiltere, göçmen kuşlar gibidir, ne yöne uçuyorsa orası ısınacak demektir.

Türkiye, bütün ihtimallere hazır olmalı, mümkün olduğu kadar büyük çatışmalardan korunarak süreci atlatmalı.

Türkiye'nin, kazandığı nice savaşlardan sonra masada kaybettiklerini hatırlarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Maalesef Türkiye'nin iyi kalpli bir ülke olması, yeni dünya düzeni kurulurken kendisine haklılık bahşetmiyor, kendisine ayrıcalık statüsü vermiyor.

Mao'nun dediği gibi, güç dediğiniz şey hala namlunun ucundadır.

Ve yine maalesef Türkiye'nin namlusu da istediği kadar uzun değildir…