Türkiye ve AB arasında vize serbestisiyle başlayan gerilim, 15 Temmuz sonrası yükselmiş, Batı, Türkiye'de terör örgütlerine karşı yürütülen operasyonları haksız göstermeye başlamıştı. 

Dün Avrupa Parlamentosu'nda 'Türkiye ile AB üyeliği müzakereleri geçici olarak durdurulsun' kararı ilişkileri geren ve hatta kopma noktasına getiren durum oldu. 

Bu gelişmeler yaşanırken Rusya'ya bozulan ilişkiler 'uçak krizi' öncesi dönemdekine dönmüş ve 23 Kasım'da alınan kararla Türkiye,  Şangay İşbirliği Örgütü'nde (ŞİÖ) Enerji Kulübü'nün 2017 dönem başkanı oldu. Başkanlık kararı oybirliğiyle örgüt içerisindeki ülkelerin ortak kararıyla alındı. Enerji Kulubü'nde bugüne kadar üye ülkeler dönem başkanı olabiliyorken, böylece ilk kez üye olmayan bir ülkeye başkanlık görevi verildi. 

Akşam Gazetesi yazarı Emin Pazarcı, bugün köşesinde kaleme aldığı "Şanghay da nereden çıktı?" başlıklı yazısında "Biliyor musunuz, dünya ekonomisinin ağırlığı artık Asya’ya kaydı. Farkında mısınız, dünya ekonomik büyümesine Çin’in katkısının yüzde 39, ABD’nin ise yüzde 10 olduğunun? Avrupa’nın ise esamisinin okunmadığının!" dedi.

İşte Pazarcı'nın yazısından satır başları:  

Takvimler 5 Haziran 1964’ü gösteriyordu. Türkiye’nin “garantör” sıfatı ile Rumların uyguladığı mezalim üzerine Kıbrıs’a çıkarma yaparak müdahale etme ihtimali belirince, Amerika devreye girdi… 

ABD Başkanı Lyondon B. Johnson, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü’ye, o ünlü mektubunu gönderdi. Amaç, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemekti. Tam bir Rum yanlısı olan o mektubun içinde müttefikliğe yakışmayan tehditler vardı. Johnson, o dönemdeki Sovyet tehdidine karşı NATO’nun
Türkiye’ye savunma konusunda isteksiz davranacağını belirtiyordu. 

İnönü, Johnson’a 13 Haziran 1964’te bir mektupla cevap verdi. Ancak, asıl önemlisi İnönü’nün söylediği iddia edilen sözlerdi: 

“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır.” 

“İddia” diyorum, çünkü ortada bir kayıt yok. Bu sözler rivayet de olabilir. Öyle ya da böyle, ne önemi var? İnönü’ye atfedilen bu ifadeler, zamana uygun sözlerdi! 

Sonra, 1970’li yılları yaşadık biz. Türkiye’ye yönelik bir Sovyet tehdidi vardı. Amerika da bu tehdidi alabildiğine kullandı. Ankara’ya dilediği gibi yön verdi. 

1980’e geldiğimizde bir darbeyle karşılaştık. Dönemin ABD Büyükelçisi’nin “Bizim çocuklar Türkiye’de yönetime el koydu” ifadeleri ile Washington’a bildirdiği bir darbeydi o! 

Bu sözlerin de söylenip söylenmediği tartışmalı. Ancak, söylenmese ne fark eder? Çünkü ABD’nin “bizim çocuklar” demesinde hiçbir mahzur olmayan isimlerdi darbeciler. 12 Eylül 1980’in ardından Yunanistan’ın NATO’ya dönmesinin önündeki engelleri kaldırdılar, ABD yanlısı sivil yönetimlerin bile cesaret edemediği bütün adımları attılar. 

"STRATEJİK MÜTTEFİKLİK" KAVRAMI

1990’lı ve 2000’li yıllara baktığımızda, Amerika bu topraklar üzerinde Irak Tezkeresi hariç ne istediyse büyük ölçüde gerçekleştirdi. Ne olduğunu bir türlü anlayamadığım “stratejik müttefiklik” kavramı, hep Washington lehine işledi. 

Türkiye, milli ve bağımsız politikalar izleyince de Fetullah Gülen denilen piyon ileri sürüldü. 17-25 Aralık Yargı Darbesi, MİT TIR’ları atağı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile karşılaştık. 

Sözde “müttefikimiz” Amerika’nın, Irak ve Suriye’deki ayak oyunları ve PYD denilen terör örgütüne verdiği destekler de cabası. 

Avrupa’ya gelince… 

ABD ile durumumuz neyse, Avrupa Birliği ile de o. Şöyle dönüp bir bakın geçen zaman içinde yaptıklarına ve karşı karşıya kaldığımız muamelelere! 
Türkiye’ye hep şaşı baktılar. Avrupa’daki bütün unsurlara “biz”, Türkiye’ye de “öteki” muamelesi yaptılar. 

Var mı bir istisnası? Maalesef yok. 

Avrupa, yıllar boyunca Türkiye’yi hedef alan terör örgütlerinin hamisi oldu. Nihayet, geldiğimiz son noktada onlarla birlikte Türkiye’ye saldırmaya başladı. 
Açık söylüyorum, ABD ile ilişkiler gibi AB ile ilişkiler de bizim açımızdan hep “hayal kırıklığı” oldu. 

Bütün bu gelişmelere bakınca, “Şanghay da nereden çıktı?” sorusunun cevabı kendiliğinden belirmiyor mu? 

Söylendi mi söylenmedi mi, tartışmasına girmeden İnönü’ye atfedilen “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır” sözlerini yeniden hatırlatmak istiyorum. Dünden daha çok zamana uygun sözler bunlar! 

"FARKINDA MISINIZ?"

Biliyor musunuz, dünya ekonomisinin ağırlığı artık Asya’ya kaydı. Farkında mısınız, dünya ekonomik büyümesine Çin’in katkısının yüzde 39, ABD’nin ise yüzde 10 olduğunun? Avrupa’nın ise esamisinin okunmadığının! 

Görüyoruz işte Avrupa’nın yaşadığı ekonomik sıkıntıları. 

Teknolojik gelişme de artık Asya’da. Bunu ben söylemiyorum, Avrupa’daki pek çok yayın organı yazıp, çiziyor… 

Türkiye’nin en büyük ticaret ortakları da Çin ve Rusya. 

Ülkemizin bir enerji koridoru olduğu düşünüldüğünde, geleceğimizde Asya’nın ne kadar önemli olduğu görülüyor. 

Demokrasi derseniz… ABD ya da Avrupa çok mu demokrat? Amerika’nın dünyaya demokrasi ihracı iddiası çoktan çökmedi mi? Görmüyor musunuz, 15
Temmuz Darbe Girişimi sonrası takındıkları tavırları? 

Her şey açık ve net ortada! Yüzümüzü Asya’ya dönmek kayıp getirmez bize. Batı’dan gelen yönetim yapımıza ve toprak bütünlüğümüze yönelik saldırıları düşünürsek, kazançlı bile çıkarız. Türkiye çaresiz değil; üstelik “yeter artık” diyor. Şanghay da işte bu yüzden gündeme geldi. Bizim açımızdan sıkıntı yok. Bundan böyle düşünme sırası ABD ve AB’de!