Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRT Haber'de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Ankara'daki terör saldırısıyla ilgili soruşturmada son gelişmelerin sorulduğu Davutoğlu, çok dikkatli adımlar atmak, olayın bütününü görerek, sebeplere ve aktörlere kadar uzanan bir soruşturmanın yürütülmesi gerektiğini söyledi.


İki iz üzerinde yürüdüklerini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:

"O iz üzerinde dün de bugün de ciddi adımlar, gelişmeler oldu. Birincisi DEAŞ faktörü itibariyle... Zaten olağan şüpheli anlamında üzerinde sürekli durulan bir grup olarak DEAŞ'ın yaptığı faaliyetler ve bu çerçevede bir ilişkiler ağını da ortaya çıkarmaya başladık. Yani sadece intihar bombacılarının kimliği ve onun dayandığı çerçeve değil, arkasında kimlerle nasıl bir işbirliği yaptıkları... İkinci iz de özellikle belli twit hesapları ve irtibatlar üzerinden yürüttüğümüz bir soruşturma var. Burada da bombalama öncesinde bazı aktörlerin bu bombalamayla ilgili bir ön hazırlık, psikolojik hazırlık mahiyetinde yürüttüğü çabalar var. Burada da önemli bir noktaya gelindi. Tweet hesapları bazen örtülü, ismi gizli hesaplar oluyor ama bu IP adresleriyle desteklenmiş, artık veri, bulgu haline dönüşmüş olaylar.

Dün ve bugün bu çerçevede, bu iki izi de sürerek 10 ek gözaltı yapıldı. Soruşturmalar ciddiyetle devam ediyor. 10 gözaltı daha var, soruşturmalar derinleştirilerek devam ediyor ve arkasındaki aktörlerin hepsi açıklığa kavuşana kadar da bu çabamız sürecek. Vatandaşlarımızın şunu bilmesini bir kez daha istirham ediyorum; Bu suçu işleyenler kimlerse bunlar ortaya çıkarılacak. Bunların arkasındaki güçler, aktörler kimlerse bunlar çıkarılacak. Aynı şekilde buradan hareketle ülkede kaos çıkarmak, provokatif bir ortam oluşturmak için kim çaba sarf etmişse onlara da hukukun gereği ne yapılması gerekiyorsa yapılacak."

Davutoğlu, "Terör saldırısının içinde devletin de olduğu iddiası var. Bu noktada ne demek istersiniz" sorusu üzerine , "Türkiye 70'lerin Türkiyesi değil, kontrgerillanın olduğu ya da 80'lerin, 90'ların Türkiyesi, JİTEM'in, Ergenekon'un olduğu bir Türkiye değil. AK Parti döneminde faili meçhul kalmış hiçbir olay yoktur" dedi.

"Devlet, muhalefet partilerinin de bulunduğu mekanizma"

7 Haziran seçimi öncesindeki Diyarbakır saldırısında da devletin ve AK Parti'nin suçlandığını hatırlatan Davutoğlu, "7 Haziran'dan önceki Diyarbakır saldırısı kime yaradı" diye sordu.

Devletin, muhalefet partilerinin de bulunduğu bir mekanizma olduğunu anlatan Başbakan Davutoğlu, demokratik toplumlarda devletin, halkın seçtiği meşru hükümetin güç kullandığı, ortak kamunun otoritesini temsil ettiğini, bunu "derin devlet gibi" görmemek gerektiğini söyledi.

"Kim kazandı 7 Haziran öncesi Diyarbakır saldırısından? AK Parti'nin bir menfaati var mı" diye soran Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"AK Parti'nin bir kaostan menfaati olabilir mi? Hadi en kötü senaryoyu teorik olarak masaya koyalım, bunların iddia ettiği gibi. Devletin bundan ne menfaati olabilir? Ne elde edebilir devlet denilen yapı? Veya AK Parti bundan menfaat elde edebilir mi? Niye yapmış olsun? Hani bir eli kanlı insanlar değiliz. Hadi onlar bir takım şeylere inanıyorlar, Demirtaş'ın o günkü açıklamasında vurgulanan şey 'katil devlet' diye. Aynaya konuşması lazım."

"Acıyı çalıyorlar"

Ankara'daki terör saldırısında ölen kim olursa, hangi partiye mensup olursa olsun acıyı paylaştıklarını dile getiren Davutoğlu, "O acı, 'bizim acımızdır' diyoruz, HDP ise acıyı çalıyor ve kendisine mal ederek, herkesi, kendisi dışındaki devleti öyle görüyor. Karşı tarafta siyasal olarak kim varsa, onu suçlayarak acıyı kendisine mal etmeye çalışıyor, istismar ediyor. Birisi şehit cenazelerimizin acısını, diğeri bu tür toplumsal olaylarda, Suruç'ta ya da Ankara'da kaybettiğimiz vatandaşlarımızın acısını" diye konuştu.

"Size yöneltilen bir eleştiri var. '21 kişi veya 16 kişinin listesi vardı ellerinde, bunlar niye takip edilmedi. Burada bir güvenlik ve istihbarat zafiyeti var' şeklinde, ne diyeceksiniz" yönündeki soruya Davutoğlu, "Allah aşkına Türkiye'de takip edilmeseler, bunların her biri Türkiye'de şu ana kadar çok kanlı eylemlerin gerçekleştirmek isterlerdi. Kaç tanesi bu şekilde engellenmiştir. Bu şüpheliler de uzun süredir Türkiye'de olmayan kişiler" yanıtını verdi.

Tempobet font-weight: 700;">PYD'ye yapılan silah yardımı

Kederde ve sevinçte bir araya gelemeyen bir tablo görüntüsü ortaya çıktığını ifade eden Davutoğlu, "Yine çağrıda bulunuyorum. Demirtaş, 'hata yaptım' derse görüşme neden olmasın. Ama daha cenaze yerdeyken, o cenazeyi kaldırmakla ve o yaralılara yardım etmekle uğraşan, bütün zihnini ve enerjisinin ona ayıran ülkenin başbakanına 'sen katilsin', 'sen kelepçeleneceksin' diyen birisiyle görüşmenin bir zemini olabilir mi?" diye konuştu.

PYD'den yapılan silah yardımlarıyla ilgili olarak da Davutoğlu, şunları kaydetti:

"El Kaide nasıl terör örgütüyse, DEAŞ nasıl terör örgütüyse ve DEAŞ ile mücadele ettiğini iddia etmekle birlikte, El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi nasıl terörist listesinde ise bizim için PKK teröristtir ve PKK ile ilintili olan PYD de bu ilintisini sürdürdüğü sürece teröristtir ve Türkiye'yi tehdit eder durumdadır. 

PYD'ye verilen bir silah hele sofistike bir silahsa anında Irak'ta PKK'ya götürülebilecekse, oradan Türkiye'ye sokulabilecekse, biz böyle ilişkinin devam etmesine izin verebilir miyiz? Kim verir, kimse vermez. Dolayısıyla tutumumuz açıktır, nettir. PYD'de yapılan yardım Türkiye'ye karşı terör saldırısı başlatan PKK'ya yapılan yardım muamelesi görür. Yapılmayacak bu yardım."

Davutoğlu, "Bizim için artık Irak Suriye sınırı tek bir sınır gibidir. Onun öbür tarafında olan herhangi bir gelişme Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit ettiği anda gerekli müdahalede bulunuruz. Bu konuda bize kimse 'haksızsın yapma' diyemez. Çünkü, şu anda Türkiye bir terör saldırısı karşında kendini savunma hakkını gerektiği zaman kullanabilecek uluslararası hukuk zeminine sahiptir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, "Türkiye herhangi bir terör örgütüne prim vermiş olabilir mi? Ama onlar PKK'yı örtmek için DEAŞ'ı öne çıkarıyorlar. PKK'yı meşru kılmak için DEAŞ'ı sanki bizimle özdeşleştirmek gibi bir şeye yöneliyorlar. Olmaz, 23 Temmuz'da olduğu gibi bize saldıran DEAŞ da olsa aynı anda cezalandırılır, PKK da olsa aynı anda cezalandırılır. Herkesin de bunu bilmesi lazım" diye konuştu.

Esad ile el sıkışmanın problemleri çözmeyeceğini anlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Esad kendi ülkesini kontrol edebilen bir aktör mü? Esad Türkiye sınırını kontrol edebilen bir aktör mü? Rejim güçlerinin Türkiye sınırında kontrol ettiği alan 20 kilometreye kadar düştü. Kendi ülkesini kontrol edemeyen birinin kime, ne faydası olacak? Kendi ülkesinin sadece yüzde 14'ünü kontrol eden birinin elini sıkmak, Türkiye'de ondan kaçmış 2 milyon Suriyelinin yüreğine ateş koymaktan başka ne anlama gelir? Şu ana kadar ilkeli, insani ve demokratik politikamızdan vazgeçmek, Türkiye'nin hangi sorununu çözer?"

1 Kasım seçimleri

Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir seçimi karartma çabaları olduğunu belirten Davutoğlu,  "Arkadaşlara da söyledim. Cenazeler defnedilirken, yaralıların durumu berraklığa kavuşana kadar kimse siyaset gündemi konuşmayacak. Şu anda biz cenaze eviyiz. Bu cenaze evi, Demirtaş'ın evi değil. Bu cenaze evi, sadece o toplantıyı gerçekleştiren, DİSK, Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası, KESK ve Tabipler Birliğinin cenaze evi değil. Bu cenaze hepimizin. Taziye evinde bir başka konu konuşulmaz" ifadesini kullandı.

Herkesin yavaş yavaş sükunetle suhuletle Türkiye'nin kendi gündemine dönmesi için çaba sarfetmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Artık siyaset konuşmamız, seçime dönük vaatlerimizi, hedeflerimizi tekrar halkla paylaşmamız lazım" dedi.

Diğer partilerin iktidar olma gibi bir düşüncesinin olmadığını belirterek Davutoğlu, "Halkın zaten bu konuda güveni yok. Kılıçdaroğlu'na sorsanız, 'Sayın Kılıçdaroğlu'na tek başına iktidar olur musunuz, olabilir misiniz' deseniz. Ne diyecek? Bütün hayati yüzde 35 olan bir siyasi parti tek başına iktidar olabilir mi?" diye konuştu.

Davutoğlu, afaki olmayan taahhüt yapan AK Parti'nin yaptığı taahhüdü gerçekleştirme imkanına sahip yegane parti olarak görüldüğünü sözlerine ekledi.

Geri Kabul Anlaşması 

Davutoğlu, bu meselenin özellikle Geri Kabul Anlaşması'yla da irtibatlı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Geri Kabul Anlaşması da doğrudan Schengen ve vize liberalleşmesi ile ilgili olduğu için mutlaka vize liberalleşmesi, yani Schengen'e Türkiye'nin geçişini öne almak lazım. Daha erken bir vakitte bu geçişi sağlamak lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Avrupa'ya ne kadar rahat giderlerse ve bir sistem oturursa, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların da kontrolü daha kolay olur. Dolayısıyla birbirinin tersi değil. 'Siz vizeyi zorlaştırırız' dediğinizde, bizim vatandaşımıza zorluk çıkaracaksınız. Düzenli bir şekilde mülteci alımı olursa, düzensiz gidişler engellenebilir. 2017'de tamamlanması beklenen vize liberalleşmesi görüşmelerinin, 2016'nın ilk yarısında tamamlanması şeklinde bir teklif ortaya koyduk. Bunu da müzakere ediyoruz."

Schengen konusunda adım atılmadan, Geri Kabul Anlaşması'nın da tam olarak uygulanmayacağına vurgu yapan Davutoğlu, dolayısıyla mültecilerin geçişleri ve mültecilerin iadesi bağlamında da adım atılmasının mümkün olmayacağını kaydetti.

Programdaki bir gazetecinin "Şunu anlayabilir miyiz, Geri Kabul Anlaşması imzalanmadan mülteci sorununa Türkiye'nin tam..." sözü üzerine Başbakan Davutoğlu, "İmzaladık zaten, imzalandı karşılıklı olarak. Onlar, vize diyaloğunu başlattılar. Yani Schengen'e geçişi, biz de Geri Kabul'ü. Ama uygulamada da aynı anda uygulanacak" yanıtını verdi.

Avrupa'ya vizesiz seyahat 

Davutoğlu, Türk vatandaşlarının 2016 yılında Avrupa'ya vizesiz seyahat edebilmesine ilişkin, "O müjdeyi vereceğiz inşallah. Bu, Sayın Merkel ile görüşülecek bir konu değil. Sayın Merkel de önemli bir Avrupa ülkesinin Başbakanı ve bu konuda önemli bir konumda olduğu için tabii kendisiyle bu konular konuşulacak ama Avrupa Birliği yetkilileriyle de görüşmeler bugün olduğu gibi sürüyor" dedi.
AA