Türkiye’de siyasi ve politik gündem hızlı, yoğun ve sürekli bir aktivite içerisinde. Seçim çalışmaları hız kazandı. Adaylar belirlendi. Bizler bu yoğun gündemle ilgilenirken veya bizim dikkatlerimiz hep o yöne sevk edilirken içerisinde yaşadığımız hayattan birçok küçük ayrıntıyı kaçırıyoruz. Baktığımız halde görmüyor, gördüğümüz halde ilgilenmiyoruz. Çünkü zihnimiz öylesine yoğun, öylesine meşgul ki güzelliklerin saklı olduğu detaylar bize hep varken yokmuş gibi geliyor. Osmanlı bizden çok uzakta değil. Hayat filmimizi geriye doğru 150-200 yıl kadar sardığımızda bizi biz yapan değerleri görmek için çok da büyük bir uğraş ortaya koymamıza gerek kalmıyor. Tuna Vilayeti Valisi olarak görev yapmakta olan Midhat Paşa tarafından, Niş Eyaleti’nde yönetici olarak bulunduğu sırada, bir kısım mahalli memur ve bölgenin hamiyet sahibi kişilerinin maddi katkılarıyla Niş merkezinde ayrım yapılmaksızın gerek Müslüman ve gerekse Hıristiyan Nişli ailelerle muhacir (Çerkez) çocuklarından yetim ve öksüz olup kendilerine bakacak diğer yakınları bulunmayanlarla, yakınları olmakla birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri için dilekçe ile müracaat edilenlerin kabul edildiği Islahhane isimli bir kurum oluşturulmuştu. Bu Islahhanede bir müdür ile Müslüman ve Hıristiyan yeteri kadar öğretmen ve çocuklara meslek öğretecek ustalar görevlendirilmişlerdi. 4-15 yaşları arasında Müslüman-Hıristiyan ayırımı yapılmaksızın 201 öğrenciye hizmet veren Islahhanede okuma-yazma öğretiminin yanında sanat eğitimi de verilmişti. 1863 yılı başlarında kurulan Niş Islahhanesi açılıştan iki buçuk senelik bir süre geçtiğinde burada kalan çocuklar okuma-yazma yanında terzilik öğrenmiş “potur ve setreden” ibaret olan jandarma askeri kıyafetleriyle her çeşit “kundura, çizme ve potin” dikip hazırlamayı öğrenmişlerdir. Günümüzdeki endüstri meslek liselerine benzer bir eğitim veren Islahhane, yetim çocukların koruma ve bakımlarının sağlanması bakımından da yetiştirme yurtlarına benzetilebilir. Kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara yönelik ilk sistemli kurumsal girişim olan Islahhaneler daha sonra Rusçuk ve Sofya’da da açılmıştır. Mithat Paşa’nın oğlu Ali Haydar babasının hatıralarını derlediği eserde bu müesseselere niçin Islahhane isminin verildiğini şöyle izah etmiştir: Yeni açılan bu kuruma isim bulma amacıyla Kur’an-ı Kerim’den tefe’ül edilmesi uygun bulunmuş, neticede 34. sayfanın başındaki Bakara Suresi’nin 220. ayeti: ”Sana yetimlerden soruyorlar, de ki: Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır.” çıkmış ve buradaki ‘ıslah’ kelimesi okula isim olarak verilmiştir. Hepimiz yaşadığımız hayatın içinde, bir köşe başında, bir köprü altında, bir kuytu köşede veya metruk bir evde gördüğümüz ancak görmezden geldiğimiz kimyacı olacakken tinerci, mühendis olacakken dilenci, öğretmen olacakken kapkaççı olmuş bizim yavrularımız, evlatlarımız bu yazıyı kaleme alma gerekçemiz. Hepten de kötü değil durumumuz. Zira bu çocukların ellerinden tutan, onlara sıcacık ortamlarını açan gönül dostları yok mu? Hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde yetimleri koruyup kollayan kurumsal olarak onlarla ilgilenen İHH’mız var çok şükür. Başkaca binlerce yetime binlerce anne-baba şefkati sunan tüzel veya özel gönül dostu var. 
Özellikle kırmızı ışıklarda durduğumuzda derin teneffüslerle iç geçirip mahzun gözlerle bakan o çocuklar özelinde tüm sokak çocukları için bir de öneride bulunmak gerek. İnsanlığımızın kırmızı ışıkta durmasına müsaade etmeyelim ve gelin el ele verip bu çocuklara yeşil ışık yakalım…