Mısır tarihi kuyulardan doğup dünyayı aydınlatan yiğitlerin tarihidir. Atıldığı kuyudan Mısır’a hükümdar olan Hz. Yusuf(a.s) ile başladı bu tarih. Sonrası hep aynı döngü. Aydınlık bir devirden sonra,  karanlığa boğulan bir coğrafya. Yüzyıllar boyu süren bu mücadelenin bizim devrimizde yiğitleri Müslüman Kardeşler’dir. 
Aslında bu ismi ilk duyduğumda biraz şaşırdığımı söylemeliyim. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de ‘’Müslümanlar ancak kardeştirler’’ ayetiyle Müslümanlar zaten birbirinin kardeşi ilan edilmişti. Bu kardeşlik zaten tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda geçerliyken neden bu grup sadece kendilerine mahsusmuş gibi kullanıyor diye düşünmüştüm. Lakin işin iç yüzünü araştırınca bu ismin ne kadar doğru ve önemli olduğunu kavradım.
Hz. Yusuf’un emaneti olan Mısır’da kardeşlik, hele hele mümin kardeşliği büyük yaralar almıştı. Müminler;kardeşlik bir yana, kanlı bıçaklı düşmandılar birbirlerine. Tabiki bu durum sadece Mısır için geçerli değil, tüm İslam beldeleri bu haldeydi. Hal böyle iken Hz. Yusuf’un izine ram olan birkaç yiğit adam müminlerin unuttuğu bu kardeşliği tekrar hatırlatmak gerektiğini düşünüp çıktılar yola. Aşkla, şevkle, mücadeleyle bu fikri insanların zihinlerinde yeşerttiler.  Karanlıklar içinde uyuyan Mısır halkında bir uyanış başlamıştı artık. Fakat bu aydınlık, karanlığın çocuklarını rahatsız etmişti. Ziya Paşa’nın Terkib-i Bent’te ‘’ Rencide olur dide-i huff aş ziyadan’’ dediği gibi yarasalar bu nurdan rahatsız olmuşlardı. Direndiler, savaştılar yanan bu kardeşlik meşalesini söndürmek için. Ve davanın önderleri bir bir canlarını feda ettiler bu yolda. 
Zaman yine karanlığın zamanıydı. Adı mübarek kendi lanetli bir iktidar geçiyordu sonra ülkenin başına. Firavun misali saldırıyordu Yusuf’un aydınlığına. Fakat bu aydınlığın tadına varan Müslümanlar izin vermeyecekti bu ateşin sönmesine. Nefesleriyle yeniden tutuşturdular sönmeye yüz tutan kardeşlik meşalesini. Bu meşale dönüp dolaşıp son taşıyıcısını bulacaktı: Muhammed Mursi…
Devrilen mübarek rejiminden sonra halk bir kurtarıcı gibi sarıldı Mursi’ye. O da söndürülmeye çalışılan kardeşliği tekrardan güçlendirmek için elinden geleni yapıyordu. Önce diğer Müslüman coğrafyalarıyla yakın ilişkiler kurdu. Çünkü tüm Müslümanlar kardeşti ve öyle kalmalıydı. Mazlumların yanında, zalimlerin karşısında duran güçlü bir Mısır imajı uyanmaya başlıyordu İslam coğrafyalarında artık. Tabiki bu imaj sadece Müslümanların değil Firavun’un çocuklarının da dikkatini çekiyordu. Yine hain planlar yapıyor, bu gidişi durdurmaya uğraşıyorlardı. Birkaç teşebbüsten başarısız çıkınca daha büyük bir koz sürdüler ortaya. Mısır halkını ayaklandırarak Mursi’yi devirmek için düğmeye bastılar. 
3 Temmuz 2013 tarihinde yapılan büyük gösterilerden sonra ordu yönetime el koymuştu. Firavun’un sisi çöreklenmişti yeniden Mısır’ın başına. Mursi bu devrimi kabul etmedi ve İhvan’a direnme çağrısı yaptı. Karanlıktan doğanlar Mursi’yi bir aslan gibi kafese kapattılar. Bu, Mursi’nin cisminden bile ne kadar korktuklarının göstergesiydi. Büyük zulümler gördüler. Esma’ları ellerinden alındı, Yusuf’ları zindanlara atıldı, yine de boyun eğmediler. 
Bugün dünya tüm bu kavgaları unutmuşçasına başka meşgalelerle uğraşmaktadır. Müslümanlar da dünyaya ayak uydurup kardeşlerini zindanlarda bir başına bırakmış vaziyetteler. Bu yiğitler zindan da kendilerini esir hissetmiyorlar. Zira onlar tek hakikate esir olarak özgürlüğün en büyüğüne kavuştular. 
Peki biz, ya biz, neresindeyiz bu özgürlük kavgasının? Sözde özgürlüklerimizi kaybedeceğiz korkusuyla kendi ellerimizle mi kapatıyoruz ağzımızı? Neden bir seda yükselmiyor kardeşler coğrafyasından? Bir düşünelim şimdi gerçek esir kim? Zindan da hak davası için zulme uğrayan, ölüme meydan okuyan Mursi ve arkadaşları mı, yoksa elimizdeki sahte özgürlüklerden vazgeçemeyip onların esiri olan bizler mi? Kimleri kardeş bildik kendimize? Asıl kardeşlerimiz zindan da ümmet için savaşırken, biz kim özgür kim tutsak bilmeden mi yaşıyoruz?
Biterken dilimde bir ayet:
’’ İnnemelmü’minüneihvetun’’
 Kulaklarımda bir destan:
 ‘’ Kardeşim sen prangalara vurulsan da özgürsün.
Sen Allah’a bağlandığın zaman, 
Sana kölelerin tuzağı ne zarar verebilir ki’’