Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik bir suikast planı iddiasıyla 19 Aralık 2009 tarihinde Türkiye’nin en gizli odası sayılabilecek yere yani “Kozmik Oda” adı verilen yere ABD girmişti. Bu işi de Feto denilen bir hain sayesinde başarmıştı. Peki, niçin böyle bir şeye ihtiyaç hissetmişti? 

Zaten her türlü bilgi ve belgeye Feto’cu ve Siyonistlere uşaklık eden generaller sayesinde erişebilme imkânları vardı. İşte bu makalede bu soruya cevap aranmaktadır. Verilen bilgiler internet sayfalarında dolaştığı için “gizli” ve sır olmaktan çıkmıştır. Gerçi internette geçen yazılarda “Türkiye’nin atom bombası var mı?” sorusu cevaplanmaya çalışılmaktadır. Fakat ben bundan daha önemli olan soruya yani Türkiye’nin en dip köşesine kadar sızmış olan ABD’nin kozmik odada ne işi olduğunu anlamaya çalışıyorum. 

Yargı safhası yakında başlayacak olan bu konuda oldukça ikna edici bilgiler mevcut. Fakat bir çok insan “bunlar spekülasyondur, aldatmacadır vs. diyebilir. Zaten bu maksatla bazı teknik bilgiler kasıtlı olarak eksik ve hatalı verilmiş olabilir. Yeter ki iş ciddiye binip ülkeler arasında büyük sorunlara yol açmasın. Zaten yeteri kadar derdimiz var. Terör örgütleri ile yurt içinde ve dışında boğuştuğumuz yetmiyormuş gibi bir de bu “atom bombası” gibi netameli ve milli sır olarak nitelendirilecek bir konuda ülkemizin sıkıntıya sokulmaması istenebilir. Bu gayet doğaldır. Fakat taşları yerli yerine koyunca bizim asıl aradığımız sorunun cevabını belki bu sayede bulabiliriz. Biz
kozmik odaya niçin girildiğini öğrenmek istiyoruz. 

Yazının doğruluğuna inanıyorum zira bu teknik bilgiyle böylesine bir kurguyu harmanlayacak kapasitede ve dönemin siyasi, uluslar arası, askeri konjonktürüne hakim olabilecek bir senaristimiz yoktur. Eğer bilgiler gerçek değil ise dahi böylesine gerçekçi bir yazıdan dolayı senaristi kutlamak boynumuzun borcudur.
Yazıda bulunabilecek sadece bir teknik hata görünüyor. O husus da Plotonyumun kritik kütlesi ile ilgilidir. 26 Kg’lık bir madde ile 5 Atom bomba imal edilmesi çok zordur. Belki de kasıtlı olarak bu yanlışlık yapıldı ki ülkemizi sıkıntıya sokacak bir meselede “işte bakın bu bilgi uydurma” denilsin diye düşünülmüş olabilir. Çünkü bu bilgileri sosyal medyada paylaşmanın tutarlı bir izahı olamaz.

Emin Arı adlı gazeteci ile esrarengiz bir adamın konuşması esnasında şu bilgiler paylaşılıyor:

Türkiye de Küçükçekmece›deki nükleer santralin sadece araştırma amaçlı ve çok küçük kapasiteli olması TAEK isimli kuruluşun ise daha çok radyasyon güvenliği ile ilgili olması nedeniyle nükleer silah yapabilme kapasitesi çok sınırlıdır. Fakat Sovyetler Birliğinin dağılması sayesinde ortaya çıkan boşluktan yararlanılarak böyle bir çalışmanın başarılı bir şekilde yapılmış olabileceği anlatılmaktadır.

Dünyada nükleer silaha sahip ülke sayısı çok azdır. Bunlar ABD, Rusya, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan, Güney Afrika ve İsrail olarak bilinmektedir. Bu ülkelerin atom ya da hidrojen bombasına sahip olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. 

Türkiye’nin eskiden bir nükleer silahı olmamıştı lakin ABD’nin soğuk savaş sırasında Türkiye’ye yerleştirdikleri Atlas füzelerinde nükleer başlık bulunuyordu. Küba krizinde Ruslarla yapılan pazarlıkta, Küba’dakilere karşılık bunların kaldırılması anlaşma ile kabul edildi. Daha sonra Sovyetler bu konuda çok hassas davranarak burunlarının dibinde, onları üç dakika içinde vurabilecek bir nükleer silah istemediler. Amerikalılar da zaten böyle bir şeye yeltenmediler. Fakat yine de başta İncirlik olmak üzere birkaç Üs’de nükleer silah yüklü uçaklar bazen bulunmuştur.