At sahibine göre kişner demiş atalarımız. Maalesef yöneticilerimiz meydanlarda mangalda kül bırakmaz lakin icraata gelince hiç de öyle konuştukları gibi davranmazlar. Korkak ve pısırık yöneticileri gören başta askerler de, bu durumu fırsata çevirip her türlüfenalığı yaparlar. Şimdi yargı mensupları da aynı koroya katıldı. Müebbet hapis cezası verdikleri darbeci generalleri tutuklamaktan aciz kalıyorlar.
Darbeciler sadece darbe yapmakla kalmazlar bir de dinimizde yeri olmayan türlü türlü günahları işler hem de hiç korkmadan çekinmeden devam ederler. İşte askeri garnizonlarda yapılan içki satışı da böylesine acı olaylardan bir tanesidir. Kim ne içiyor ise içsin bunu devletin kurumlarında ve binalarında yapmanın âlemi var mıdır? İlmi siyasette dahi, Mehmetçiğe içki sevisi yaptırmak ayıp değil midir?
Annesi yavrusunu yetiştirir askere gönderir, düşmana karşı nöbet tutsun vatanımızı müdafaa etsin diye. Lakin dinden nasibi olmayanbazı komutanlar onu alır gazinolarda alkollü içki servisi yaptırır. Bir tane Allah’ın kulu da kalkıp itiraz etmez hesap sormaz. Bu ne biçim memlekettir anlayan beri gelsin…
Silahlı kuvvetler en ağır dini baskıların uygulandığı yerlerden bir tanesidir. 15 Yıl Bahriye’de görev yaptım ve burada yaşadıklarımı kitap haline getirip 10 yıl önce neşrettim. Maksat; askeriyenin hali pür melali anlaşılsın da gerekli düzenlemeler yapılsın diyeydi. 
Gel gör ki hiç ibret alınmadı, darbeciler yine kesintisiz darbe süreci ile fenalıklarına devam ettiler. Nihayet 15 Temmuz’da aynı haltı yiyince, bu sefer kıyamete kadar şiddeti dinmeyecek öyle bir tokat yediler ki asla unutulmaz. Lakin başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere seçtiğimiz yöneticiler halkımızın bu intibahından cesaret alarak yüz yıldan fazla zamandır devam eden fenalıkları önlemede yetersiz kaldılar ve işin kötüsü bunun farkında dahi değiller. 10 Ay oldu değişen bir şey yok. “Atam sen kalk ben yatam” nutukları, ve dahi gelen ağam giden paşam konuşmaları…
Ne zaman kalkıp “askeriyedeki şu fena işleri düzeltin desem” önce asker arkadaşlarım sonra da siyasetçiler “ilmi siyasetten” dem vurup “şimdi zamanı değil” diye susturuverirler. Sonra da “bu ne münasebetsiz adam” diyerek onca hakaret ve gıybeti peşimden yollayıverirler. Vakti zamanında,eşlerinin başörtüsü nedeniyle ordudan atılan askerler ile ilgili olarak atıp tutan siyasetçilere biraz ilişmiştim. Bunlardan bir tanesi  “tek başına iktidara gelelim o zaman düzelteceğiz” diyerek cevap vermişti. Bende “atılan asker sayısında rekor kırmayın yeter” diyerek konuşmalarının palavradan öteye gitmediğini anlatmaya çalışmıştım. Ah! Keşke beni utandırsa idiler. Ben de kalkıp özür dileseydim. Ne yazık ki, bunu söyleyen siyasetçiler iktidara gelip önce beni ve sonrasında on binlerce dindar askerleri ordudan attılar. 28 Şubat 1997 yılında yaşadığımız onca fenalık ortadadır. Rezaletin bini bir paradır.