Günümüz teknolojisi insanların birbirleriyle daha önce hiç olmağı şekilde  bağlantı kurmasına imkan sağlıyor. Erzurum’daki bir çiftçi Gazze’deki bir balıkçı ile arkadaş olurken Almanya’daki bir genç, İstanbul’daki yaşıtlarıyla son moda trendleri hakkında fikir alış verişinde bulunabiliyor. Bu görünümüyle dünyamız, yüzyıl önce olduğundan çok daha farklı ve sosyal anlamda aktif bir yer haline geldi.
Tanıdıklarımız artık ailemiz, komşularımız ya da iş arkadaşlarımızla sınırlı değil. İnternet çağının sunduğu sonsuz imkanlar ve iletişim herkesi birbirine yaklaştırmış gözüküyor.
Bu nedenle böyle bir ortam içerisinde insanların kendilerini daha yalnız hissettiklerini duymak oldukça şaşırtıcı.
ABD’de bir araştırmaya katılan 2.000 kişinin yüzde 72’si kendisini yalnız hissettiğini, bir çoğu da kendilerinde bu duygunun sık sık oluştuğunu belirtmiş. Dünyanın kalan kısmında da durum farklı değil.
Ne var ki İnternetin sağladığı bu kadar iletişim olasılığı arasında nasıl oluyor da insanlar kendilerini hiç olmadığı kadar yalnız hissediyorlar? Teknolojiye olan bağımlılığımızın her gün daha da arttığı açık, ancak sosyal teknoloji ve sanal iletişim yüz-yüze etkileşimin hiç bir zaman yerini almıyor.  Ne var ki bu durum insanları suni ve daha az getirisi olan iletişim biçimlerine yönelmekten alı koymuyor.
Günümüzde pek çok genç, arkadaşları ile vakit geçirmek yerine bir bilgisayar ekranı karşısında sanal arkadaşlarla birlikte olmayı daha güvenli buluyor. İnsanlar, İnternette binlerce sanal arkadaşı varken yan komşusunu tanımayabiliyor. Aynı şekilde insanların büyük bir bölümü akrabalarını ziyaret etme ihtiyacı duymuyor; bunun yerine  internetteki arkadaşları veya evdeki hayvanlarıyla vakit geçirmeyi tercih ediyor. Ne var ki bu çok tehlikeli bir gidişat. Yapılan araştırmalara göre yalnızlık, ölüm oranını yüzde 26 oranında arttırırken uzun vadeli olduğunda her gün 15 sigara içmekten daha tehlikeli olabiliyor. Akıl Sağlığı Derneği kişinin kendisini yalnız hissetmesinin zihnin sağlığını olumsuz şekilde etkilediğini ve depresyona neden olabileceğini öngörüyor.
Bu şaşırtıcı bir durum değil. Bilim insanları sosyal acının fiziksel acı kadar gerçek olabileceğini çünkü fiziksel acı ve yalnızlığın beynin aynı bölgelerini harekete geçirdiğini fark ettiler. Harvard Üniversitesinde yapılan başka bir araştırma yalnızlığın zehir etkisi yaptığını ve insanların izole oldukça mutsuzluklarının arttığını gösteriyor.
Bu acil şekilde çözülmesi gereken bir sorun. İnsanlar yalnız olmak için yaratılmamıştır. Sosyalleşip başkalarıyla iletişime girmesi gerekir. Bu aynı zamanda gençlerin sağlıklı ve uygun şekilde gelişebilmesinin tek yolu. Yalnızlık hastalığına bugün çare aranmazsa sorunun önümüzdeki on yıllarda çok daha ciddi boyutlara varacağı apaçık. Yalnızlık hissiyle büyüyen gençler bir süre sonra bu dünyayı yöneten kişiler olacak. Yalnızlık  nedeniyle gençlerimizin akıl sağlığı ve dengelerinin riske girmesine izin verilmemelidir.
Doğal olarak yalnızlığın yaşlılar üzerindeki etkisi daha büyük. Dünyadaki milyonlarca kişi, aileleri ya da toplum tarafından terk edildiği için yalnızlık içinde yaşıyorlar.
Depresyon ve stres genellikle yalnızlıkla bağlantılı. Çoğu yaşlı kişi toplum ve aileleri kendilerine gerekli ilgi ve sevgiyi göstermedikleri için bu sorunlarla boğuşuyorlar. Ne var ki her sorun için bir çözüm olduğu gibi yalnızlığın da bir çözümü var. Öncelikle egoist ve materyalist fikirlerin sürekli telkininin önlenmesi önemlidir. İnsanların daha özenli, daha fedakar ve ilgili olması teşvik edilmelidir. İlgi gösterme, merhamet ve sevginin sağlık üzerindeki olumlu etkileri anlaşılmalıdır. Halk yalnızlığın insan sağlığı ve toplumun geleceği açısından oluşturduğu tehdit hakkında sosyal kampanyalar aracılığıyla bilinçlendirilmelidir.
Diğer bir değişle yalnızlık, çözmesi zor olmamakla birlikte kesinlikle kendi haline bırakılmaması gereken bir sorun.
Selam ve dua ile…