Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Alman Funke Medya Grubu için kaleme aldığı makalesinde Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin önemini vurguladı.

Çavuşoğlu makalesinde Türkiye’deki 16 Nisan Anayasa referandumu ile 24 Eylül’deki Almanya Federal Meclis seçimleri süreçlerinde yükselen tansiyonun iki ülke arasındaki sorunların soğukkanlılıkla ele alınmasını güçleştirdiğine işaret etti. Çavuşoğlu, 3 Eylül’de Başbakan Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Martin Schulz arasındaki seçim tartışmasında Türkiye temasının Brexit veya Transatlantik ilişkiler gibi önemli dış politika konularının ve önemli ulusal meselelerin çok önüne geçmiş olmasını eleştirdi.

Türkiye’ye ilişkin tek boyutlu ve meseleleri basite indirgeyen yaklaşımı sorunlu bulduğunu ifade eden Çavuşoğlu, Alman siyasetçilerin ve medyasının çoğu zaman olumsuz mercekten olsa da Türkiye'ye gösterdiği ilgiyi, öngörülmesi çok zor olan küresel konjonktürde Türkiye'nin ağırlığının ve etkisinin kavranmasının bir göstergesi açısından önemli gördüğünü belirtti.

Küresel siyasi ve ekonomik sistemdeki tektonik kaymaların hızlandığı bir dönemin yaşandığına dikkati çeken Çavuşoğlu şunları kaydetti:

''Brexit’in tetiklediği süreçte, AB’deki merkezkaç kuvvetler güçleniyor. AB’nin normatif gücü azalırken, İslam düşmanlığının körüklediği kimlik siyaseti öne çıkıyor. Sınırların değişmezliği ilkesinin çiğnendiği, tehditlerin çeşitlendiği, uluslararası terörizmin yayıldığı meydan okumalarla dolu bir dönemle karşı karşıyayız. Bu belirsizlik ortamında, Avrupa’nın güneydoğusunda ve merkezinde bulunan 80’er milyonluk nüfusa sahip Türkiye ve Almanya’nın ilişkilerinin gidişatının bölgesel olarak da önemli etkileri olacağı muhakkaktır. Akılcı olanı, 3 asırdır olduğu gibi ilişkilerimizi dostluk içerisinde ve iş birliği odaklı sürdürmemizdir. Başlangıç olarak ilişkilerimizdeki mevcut kriz sarmalının kırılması için yeni bir anlayış çerçevesi geliştirilmesinde uzlaşmalıyız.''

İlişkiler göz hizasında olmalı

Çavuşoğlu Türkiye-Almanya ilişkileri bağlamında dört önerisini şu şekilde sıraladı:

''Birincisi iki ülkenin birbirini aynı göz hizasında, iki eşit ortak olarak görmesi ve buna uygun davranması, Türkiye'nin son 15 yılda her alanda kaydettiği muazzam ilerlemenin takdir edilmesi ve yükseldiği yeni konumuna göre Türkiye'ye hak ettiği muamele ve saygının gösterilmesi. İkincisi üst düzey siyasi diyaloğun, güvene dayalı olarak ve gerektiğinde gayriresmi ve alternatif iletişim kanalları vasıtasıyla kesintisiz sürdürülmesidir. Bu, aynı zamanda “megafon diplomasisinden” kaçınmak anlamında da okunabilir. Değerli meslektaşım Sigmar Gabriel’le sürdürdüğümüz, yarın kendisinin memleketi Goslar’da tekrarlayacağımız gayriresmi görüşmelerimiz bu çabanın bir örneğidir. Üçüncü olarak popülist, ben merkezci ve kısa vadeli iç siyaset yaklaşımların yerini realist, pragmatik ve ortak çıkarlar odaklı yaklaşımlara bırakmalıdır. Hiçbir konuda bir tarafın diğer taraftan ders almaya ihtiyacı yoktur. Dördüncü sırada ve belki en önemli unsur olarak ise birbirimize karşı daha empatili bir dil geliştirmemiz gerekliliğidir.''

15 Temmuz travması tam olarak anlaşılamadı

15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'de yol açtığı travmanın Almanya'da tam olarak anlaşılamadığını, yeterli ve zamanında dayanışmanın sergilenmediğini düşündüklerini dile getiren Çavuşoğlu iki Almanya’nın birleşmesi sonrasında eski Demokratik Almanya’dan yüzbinlerce kişiyi birleşmiş yeni Alman devletinin kurumlarından uzaklaştırmak zorunda kalmış olan Alman dostlardan, Türkiye'nin bugün karşı karşıya olduğu durumu daha iyi anlamalarını beklediklerini ifade etti.

İstihbarat ve güvenlik işbirliği memnuniyet verici derecede

Söz konusu çerçevede sağlanacak anlayış birliği, güvenlik, ticaret, karşılıklı yatırımlar, enerji iş birliği ve bölgesel politikalarda eşgüdüm gibi konularda yeni ufuklar açılacağına işaret eden Dışişleri Bakanı, Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin içinden geçtiği zorlu sürece rağmen özellikle istihbarat ve güvenlik alanındaki iş birliğinin memnuniyet verici olduğuna dikkati çekti.

Mülteci krizi

Mülteci krizinde görüldüğü gibi artık hiçbir krizin AB ülkelerine uzak olmadığını anlatan Çavuşoğlu, AB için varlıksal bir soruna dönüşen son düzensiz göç akınının kontrol altına alınmasında Türkiye-AB arasındaki 18 Mart 2016 mutabakatının kilit rol oynadığının altını çizdi.

Krizde, Türkiye ve Almanya’nın sergilediği liderlik ve alınan sorumluluğun diğer AB ülkeleri için örnek teşkil etmesi gerektiğini isteyen Çavuşoğlu, ''Türkiye mutabakat çerçevesindeki tüm sorumluluklarını harfiyen yerine getirirken, AB aynı kararlılığı sergileyememiştir. Buna rağmen Türkiye insani sorumluluk bilinciyle sözüne sadık kalmıştır. AB'nin de başta vize muafiyeti olmak üzere yükümlülüklerini yerine getirmesini talep etmemiz en tabii hakkımızdır.'' ifadesini kullandı.

Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki tıkanıklığın aşılmasının herkesin çıkarına olduğunu dile getiren Dışişleri Bakanı, diğer yandan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunun Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılmasını doğru bulmadıklarını ve kabul etmediklerini vurguladı.

Türkiye'nin AB’nin dördüncü büyük ihracat pazarı olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu dolayısıyla bu güncellemenin her iki tarafın da çıkarına olacağını anımsattı.