Ey dünya ,mutluluktan ağlat!! Bir ağlama sesinin ne kadar büyük mutluluk getirebileceğine inanmak mümkün değildir. Sadece yaşanıldığında anlaşılan bir duygudur. Aylar birbirini kovalamış,artık saatlere yüklemişti,tüm veballerini. Sanki zaman durmuştu.Geçmek bilmeyen dakikalar ile baş başa kalınmıştı. Bir annenin dayanamayacağı anlardan bir tanesi ,elbette evladının ağrı çekmesine şahitlik ettiği zamandır. Elden bir şey gelmeyince... Yürekten dualar yükselir ,arşı alaya. Rabbe edilen duaya sığınılır. Çıkış yoktur. Teselli edercesine ,yüreğine anlatıyordu;”az kaldı ,mutluluk prensesi geliyor.Az sabretmelisin.” Ve beklenen sevda prensesinin ilk sesi ile geldiğini haber verircesine ,doğum odasını saran ağlayışı... Anlatılması en zor duyguları ,saniyelerine hapsediyordu. Bir anda yıllar öncesine gitmişti. Bir ömre bedel, saatlerce çektiği ağrıların son bulduğu bir ses gelmişti kulağına... Mutluluk sesine teslim olmuştu. henüz çocuk denilecek yaşta olmasına rağmen ,hayat ona bir hediye vermişti. Belkide gurbette nefes alabilmesi için Bir dost,arkadaş ya da sırdaş yollamıştı. Zor saatlerin ardından göğsünün üstüne yatırılan minik prensesi ,artık hayatının anlamıydı. Yıllar çabuk geçmemişti,elbette. Hele vatandan sevdiklerinden ayrı bir hayata tutunmaya çalışırken!!! Şimdi o prensesin kucağına bir can eklenmişti. Canının canı olmuştu. Ağlama sesine gözyaşları eşlik ediyordu. Hatta hıçkırarak ağlıyordu. Rabbine sonsuz şükür ederek. “Kızımın kızı” diye mutluluğun resmini Yanaklarına boşaltığı yaşları ile yaşıyordu. Hayatın ,küçük nefesine baka kalmıştı. Anne karnında, bilinmeyen bir hayatı tamamlayıp,nefessiz sanki ölü olarak dünyaya geliniyordu. Bedenden önce başın birkaç dakika mosmor ve ölü ifadesiyle beklemesi... Bedenin dünyaya teşrifi ile ciğerlere inen Hava,canı nasılda acıtıyordu. Birden morartılar uçup giderken... Bedene, Can teşrif ediyordu. Bilinmeyen bir hayattan gelip, Bilinmeyen bir hayata yolculuk için... Dünya ismi verilen bu yaşamda, Ne kadar bir zaman kalınacaktı!!! Bilen yoktu. Doğum bir mucizeydi. Hemde anlatılması imkansız. Yaşamın belkide çözülmeyen tek sorusuydu. Hayat; zorluklar ile başlanılıp... Mücadele ile geçen bir yaşamdı. Canı bedene hediye veren”Alemlerin Rabbine teslim edene kadar,geçen bir zamandı.Adına ecelli müsemma denilen. Bir ömür!!! Bir ömür ,heba edilmeden yaşanması için,Rabbin emir ve yasaklarını anlayarak yaşanmalıdır. Gelip geçilen mekanlar da, insanlar sadece misafir adı ile kalırlar. İnsanlara , ait olmayan gidilmeye mecbur bir mekandır ;”dünya” Dünya aleminde elde edilecekler, ahiret valizine koyulacaktır. Ve baki alemde,elde edilenlerin karşılığı yaşanacaktır. Nefes bedene girerken nasıl acı yaşatıyor ise... Son kes dudakların arasından çıkarken, tüm bedelleri alarak, Daha kuvvetli bir acıyla veda ediyor. Mutluluk ağlayışı ile ağlattığı gözler iken!! Yürekleri bir nevi yakarak ayrılır. Misafir gitmelidir. Kendine ait mekanına. Neden misafir olunan bir alemde, Kin ,nefret,kavga .... Bir batın denilen yere sığınılırken, Doyumsuzluklara gebe kalınan dünya!!! Gelip geçilen yer iken, Kardeşi ,kardeşe düşüren , Sen, insana düşman mısın,dünya!! Bir nefessin sen İkincisi var mı bilinmeyen... Aşk mıdır sevdamıdır bilinmez Sadece yaşanan bir duyguya teslim olmanın adına “Torun”deniliyormuş. Sevgilerimle değerli okurlarım. T