Bağ-ı aşkın andelibi Hazreti Üftade’dir.
Dertli âşıklar tabibi Hazreti Üftade’dir
Eyleyen ruhundan istimdat erişir matluba,
Halleden her müşkülatı Hazreti Üftade’dir… (Aziz Mahmud Hüdayi)
     Şehirlerin dilini bilir misiniz? Her şehir kendine has bir üslupla konuşur, kendi renginden cümlelerle fısıldar hikâyesini; duyabilene. Ezanlar okunurken camilerinden, her şehir sahip olduğu değerlerle açar ellerini gökyüzüne, dualarını martıların kanatlarına emanet eder ve âminlerini imza eder bulutların türlü türlü şekillerine.
       Ah İstanbul; gönül bağımın kör düğümü, kalbimin sesine tını olur güzelliğin. Sana şiirler yazan şairler tercüman olurken hislerime, ben seni dinlerim mavilerini izlerken, bir ney sesinde… Dertlerim dökülürken kalbimin hüzün bulutlarından, bir yağmur tanesi olur da hislerim, yağar Üsküdar’a damla damla… Ruhumun Hüdayi makamına yükseldiği o tarifsiz huzurda; sevdaya boyanır dilim, önce ıslanır yağmurda, sonra yağmur olur da yağar sırılsıklam bir aşkla…
      İstanbul’a mühürlenmiş bir tuğradır Üsküdar, Osmanlıdan kalan. Motif motif işlenmiş camilerin her biri, diğerine bağlanmış bir vav misali yazılır kıymetli hattatlarıyla. Nice Sultanların, Allah dostlarının, âlimlerin seslerini barındıran o manevi atmosferinde, huzuru ciğerlerine kadar hissedenler bilir Üsküdar’a ait bu derin musikiyi…
      Güzellikler içinde bir güzellik; Aziz Mahmud Hüdayi… Sultanlar sultanı bir gönül eri, halkın “AZİZİM” diyerek, önünde hem diz çöküp, hem yürek kaldırdığı, benliği yok saymayı resmeden gönüller ressamı, âşıklar aşığı “Hüdayi Hazretleri”…Şeyhinin kapısına giderek, o kudretli kadılığını, makamını, şanını, dünyalık servetini, tabiri caizse nefsini teslim ederek, Bursa sokaklarında ciğer satan,”ciğerciiiii” diye bağırdıkça ciğerleri yanan, yandıkça pişen, piştikçe kavrulan bir âşık… Öyle ya yanmak gerek evvela, aşka kavuşmak için.
     Böylesi bir aşığın Rabbine teslimiyeti ve bu teslimiyetin ömre tecellisi muhakkak… Anlatılan odur ki; Üsküdar’ın mana fatihi Hüdayi hazretleri; sağlığında ve ölümünden sonra, insanların kendisini ziyaret etmesi için, bir dua emanet etmiş İstanbul’un aşk kokulu semtine…”Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra da kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömründe fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin.” Bu davete riayet edenler, duasından nasiplenenler, böylesi bir aşkla yanan Hüdayi Hazretlerinin türbesine döküverir yüreğinden kopan Fatihaları… Ve buram buram maneviyat a bürünür Üsküdar; Hüdayi Hazretlerinin türbesinin etrafından yayılan dua kokularıyla…
     Üsküdar’la Sarayburnu arasındaki deniz yolunda bir istikamet vardır ki oraya “Hüdayi Yolu” denir. Bu ismin verilmesinin hikâyesi de şöyledir: Sultan Ahmed Han, yaptırdığı caminin açılışı ve hutbesini okutmak için Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerini davet eder. Ancak o gün deniz kabına sığmaz, rüzgâr adeta bulutları gökyüzünden koparmak istercesine kamçı kamçı eser, fırtına ve denizden taşan dalgaların sesi birbiriyle yarışır halde, nakaratı olur Üsküdar’ın. Fakat Hüdayi Hazretleri, Sultan’a vermiş olduğu sözün cesaretiyle sandallardan birine geçer. Talebeleri de cesur üstatlarını yalnız bırakmaz ve birlikte, dualarla Sarayburnu istikametine doğru denize açılırlar. Bir anda Allah-ü Teâlâ’nın izni ve Hüdayi Hazretlerinin himmeti bereketiyle, fırtına sonrası sessizliğe bürünür her yer, deniz süt liman, o hırçın dalgalar uykuya dalmışçasına, gürültüden eser yok, kimselerin yola çıkamadığı o gün Hüdayi Hazretleri ve talebeleri karşıya geçip, kendilerini bekleyen Sultan Ahmed Han’la buluşur. Üsküdar ve Sarayburnu arasındaki bu yola, bu sebeple “Hüdayi Yolu” denir. Bu yol; Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin dualı yolu, bu mübarek kişilerin nefeslerini emanet ettiği, güvenirliği günümüze kadar etki eden, denizcilerin fırtınalı havalarda selametle kullandıkları, bir deniz geçidi olarak kabul ettikleri dualı yol… Hüdayi camiinin minaresini, kendilerine yol gösteren bir deniz feneri gibi kabul eden denizciler, Hüdayi yoluyla da kayıklarına bağlanmış bir emniyet kemeri gibi kendilerine de sarıldığına inanırlar, asırlar öncesi burada edilen duaların.
      Dertlerine Hüdayi Hazretlerinin türbesinde, bu mübarek zatın yüzü suyu hürmetine, Rablerinden derman dileyenler de, gönüllerinde de bambaşka bir “Hüdayi Yolu” inşa eder, dualarını dile getirirken… Rabbim; dünya saltanatını Bursa’nın çarşılarında satışa çıkarmış Aziz Sultan’ın, ciğerler yakan latif aşkından bizleri de nasip tar eylesin… Fi emanillah…