Kur’an-ı Kerim’in insanlığa sunduğu Vasat İslam, dozu düşürülmüş murcievi bir inanç değildir. Batı dünyasının oluşturduğu light İslam ya da tağuti rejimlerin kendi hegemonyalarına uygun standardize ettiği salt teolojik bir din de değildir. Ancak İslam, IŞİD ve benzeri taşeron örgütler ile onun muadili yapıların da ortaya koyduğu guluv dini de değildir. Şia’nın ehlibeyte gösterdiği sevgide ifrata giderek disiplinize ettiği inanç da İslam değildir. Ya da Tasavvuf yoluyla şekil bulan mistik öğretiler de İslam değildir.İslamî olanı içinde barındıran bütün bu hareket, akım ve mezhepler ancak salt yapılarıyla İslam’ı temsil edemezler. Yüce Allah’ın Al-i İmran 19. Ayette “Ed-din” olarak tavsif ettiği İslam, Hz. Resulullah’ın sünnetiyle yaşamsallaştırdığı din, her türlü guluv, ifrat ve tefritten münezzehtir. İnsanlığa umut veren, siyasal, sosyal ve ekonomik alanlara müdahale eden, insanların hayatını tanzim eden, kin ve nefretten uzak itidal dinidir. Allah’ın dini olan İslam’ı kendi heva ve heveslerine göre evirip çeviren, orasından burasından kırparak tağuti sistemlerin ve akımların taleplerine göre dizayn eden Bel’amların, toplumlara sunduğu inanç yapısı ise sadece “afyon” olur ve sömürü düzenlerinin idamesini sağlayan malzemeye dönüşür. İslam’a yamamaya çalışılan bütün bu akım ve kirli hareketlerin ortaya koyduğu inanç yapılarının arkasında yatan sosyo-politik nedenler ile Batı karşısında yenilmişliğin oluşturduğu psikolojik faktörler yer almaktadır. Ayrıca Kur’an ve sahih sünnet anlayışı çerçevesinden çıkarak, aklı ve hevasını din edinenlerin de İslam’a zarar verdiklerini unutmamak gerekir. İslam dünyasında yaşanan geri kalmışlık, kaos, kan ve göz yaşının sel gibi aktığı savaşlar da hakeza sorunu İslam’da arayan bazı nesillerin türemesine ve bu nesillere kafalarındakine uygun din telakkisi veren sözde “alimlerin” zuhur etmesine neden olmuştur.

Batı ile karşılaşmasının şokunu yaşayan İslam dünyası son iki yüz yıldır, küresel firavuni sistemin enformatik, kültürel ve teknik saldırılarına maruz kalmış, kendi iç dinamiklerini yenileyemeyerek bu saldırıların enkazı altından çıkamamıştır. Dolayısıyla bir taraftan ortaya çıkan tekfirci akım ve hareketler, öte yandan buna tepki olarak doğan mealci, hadis inkarcısı akım ve hareketler İslam dünyasında büyük karşılık bulmuş ve Müslüman toplumlar arasında derin çatlaklıklara yol açmıştır. Düşünsel, kültürel ve toplumsal yozlaşmaya neden olan mealcilik ve hadis inkarcılığı son dönemde esefle belirterek, revaç bulduğu Anadolu coğrafyamızda büyük tehlikeleri de beraberinde getirmiş oluyor. Küfür dünyasına karşı Ümmet’i parçalayan ve Ümmet’i oluşturan toplum ve kitlelere kin ve nefretle yaklaşan, böylece Müslümanların şemlini parçalayan guluv ve tatarrufun ürünü olan tekfircilik ile buna karşın Müslüman bireyin zihnini kirleten, ulus devlet yapısına hizmet eden salt mealci akımlar maalesef ki son yüzyılın felaketleridir. Ortadoğu’da siyo-emperyalistlerin komplo ve projeleriyle yaşanan buhranların beraberinde getirdiği bu guluv ve tatarruf hem fert hem de toplum üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.