Büveyhoğulları, Sünnî kabul edilen bir halifeyi tamamen görevden uzaklaştırmak gibi halkın tepkisini çekecek ve Ehl-i Beyt’in emrine girmelerini zorunlu kılacak bir tutum yerine halifeyi yerinde bırakarak devleti yönettiler. Bu süreçte Şiîlerin desteğini sağlamak amacıyla bazı icraatlar ortaya koydular ve bunları öne çıkardılar. Mesela bu dönemde Hz. Ali’nin Hz. Peygamber tarafından vasî ve veli olarak tayin edildiği iddia edilen 18 Zilhicce günü, hadisenin meydana geldiği yerin adından hareketle Gadîr Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Gadîr Bayramı’na alternatif olarak Sünnîler de bir hafta sonra Hz. Ebû Bekir’in Hz. Peygamber’le mağarada bulunduğu günün anısına Gâr [Mağara] Bayramı diye bir bayram ihdas etmişlerdir. Oysa Hz. Peygamber’le Hz. Ebû Bekir’in mağarada bulundukları tarih, kutlamanın yapıldığı tarihten birkaç ay sonradır.
Büveyhîler döneminde, 351 (962) yılında mescitlerin duvarlarına, “Allah, Muâviye b. EbîSüfyân’a, Fedek’i Fâtıma’dan gasp edene, Abbas’ı şûradan çıkarana, Ebû Zer el-Gıfârî’yi sürgün edene, Hasan’ın, dedesinin yanına defnedilmesine engel olana lanet etsin.” Şeklinde Ashâb’ın önemli isimlerinden bazılarına lanet ifadeleri yazıldı. Ancak bazı Sünnîler gece duvardaki yazıları silince ifadeler “İster evvelkilerden ister sonrakilerden olsun, Resûlullah’ın Ehl-i Beyti’ne zulmedenlere Allah lânet etsin” şeklinde yumuşatıldı. 
Büveyhîler, Kerbela’nın yıldönümlerini yas törenlerine dönüştürdüler. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesinin matemi olmak üzere, dükkân ve çarşılar kapatılıp alış verişe son verildi. Helvacılar helva yapmaktan, aşçılar yemek pişirmekten, kasaplar hayvanları kesmekten, sucular su dağıtmaktan menedildi. Sokaklarda çadırlar kurularak, üzerlerine kıldan dokumalar asıldı. İnsanlar kıldan yapılmış elbiseler içinde ağlayarak hüzünlerini ortaya koydular. Kadınlar, saçları dağınık, yüzleri siyaha boyanmış bir halde, kendilerini/yüzlerine vurarak, elbiselerini parçalayarak, şehirde, cadde ve sokaklarda feryatlar içinde yürüdüler  (h. 352/ m. 963). Aşura törenleri Şiîlerin Bağdat’ta Sokak ve caddeleri büyük bir yas ve matem atmosferi içinde dövünerek, feryatlar içerisinde kendilerine değişik şekillerde eziyet ederek yürümeleri ve adeta bir gövde gösterisinde bulunmalarıyla sınırlı değildi. Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki kabri başta olmak üzere Şiîlerin imamlarının türbeleri ziyaret edilip, feryatla ve belli bir makamla mersiyeler okunuyordu. Büveyhî hükümdarının kararı veya en azından onayı ile başlatılan Aşura merasimleri hemen hemen her yıl 10 Muharremlerde aynı minval üzere tüm Büveyhîler zamanında tekrarlanmıştır. 
Mezhepçiliğin en önemli dayanağı, tarihte meydana gelmiş olayların tekrar gündeme getirilmesidir . Örneğin Şiîler, Kerbela olayı vuku bulduğu sırada henüz günümüzdeki mezhepler doğmadığı halde özellikle Ehl-i Sünnet mensuplarını suçlayabilmektedirler. Elbette mutedil Şiîler de vardır; ancak genellikle taassupla hareket edenlerin tutumu belirleyici olmaktadır. Oysa Hz. Hüseyin’in Kerbela’da katledilmesinde dönemin yöneticileri kadar kendisini Kûfe’ye davet edip yalnız bırakanların da sorumluluğu vardır. Ancak sorumlu kim olursa olsun geçmişte meydana gelen bu olayları güncel bir mesele gibi her gün yeniden gündeme getirmek ve insanların birbirlerine düşmanlık yapmalarının sebebi olarak sunmak, kötü niyetle yapılmıyorsa cehaletten kaynaklanmaktadır. Müslümanlar, tarihte defalarca sahnelenen bu oyunun farkına varmalı ve oynanan oyunun figüranı olmayı reddetmelidirler.
Vuslat Dergisi, Sayı: 176 
Dipnot:
. Bk. Ahmet Güner, “Büveyhiler Devrinde Bağdat’taki Kerbela/Aşure, Gadir Hum ve Benzeri Şii Uygulamaları”, Uluslararası Kerbela Sempozyumu, I, 328-329.
 .  Güner, I, 229-230.