Ne yazık ki hükümetimiz ABD’ye karşı milletimizi koruyacak politikaları yeterince  üretememektedir. ABD, ülkemizle işbirliği yapılmasını gerektiren bir çok neden varken hala küstah ve muhasım olarak düşmanca tutumunu sergilemeye devam etmektedir. Şu hususu altını çizerek belirtmek isterim ki; “Aç canavara sevgi beslemek onun iştahını arttırır. Dönüp gelerek dişinin kirasını ister”.
Bununla birlikte evdeki hesap çarşıya uymamış başta ABD olmak üzere askeri darbeleri destekleyen bütün Batılı güçler; 15 Temmuz 2016 tarihinde büyük bir tokat yemişlerdir. Bu makalede 5. Yıl dönümünü yaşadığımız bu darbe teşebbüsünün 28 Şubat 1997 ile önemli ilişkilerini ve şimdiye kadar hiç değinilmemiş ve gizli kalmış bir yönüne değinmek istiyorum.

Evet, 28 Şubat 1997 darbe eylemleri; 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbenin ayak sesleridir. Ülkeyi bir kaos ortamına sokarak tankları sokaklara çıkarmayı hedeflemiş ve bir darbenin provasını yapmışlardır. Bu maksatla benim de içinde bulunduğum 10 bine yakın asker ordudan resen (zorunlu olarak) emekli edilmişlerdir. Fakat kaderin cilvesine bakın ki bu 10 bin asker 15 Temmuz darbesi esnasında halkı organize edip darbecilere karşı gelmesini sağlayarak istenilen amacın tam tersine bir sonuç alınmasını sağlamışlardır.

15 Temmuz gecesi okunan ezan ve salalarla coşan halkımız resen emekli edilen askerlerin öncülüğünde darbeden habersiz olup tatbikat yaptığını zanneden Mehmetçiğin aklını başına getirmiştir. Karşılarında gerçek komutanları gören askerler tankları sivil güçlere teslim ederek darbenin kısa sürede başarısız kalmasına yol açmışlardır.
Bazı tanklar bizzat resen emekli askerlerin tecrübelerinden yararlanılarak kolayca durdurulmuş ve darbeci askerlerin teslim olması sağlanmıştır. Aksi takdirde silah araç ve gereçlerinin nasıl kullanıldığından haberi olmayan sivil insanların bu büyük başarıyı sağlaması çok güçtür.  

Kısaca söylemek gerekirse “darbe yaptığımız da bize ayak bağı olurlar” diyerek ordudan atılan askerler; umulanın aksine halkı organize ederek darbenin başarısızlığa uğramasında kilit bir rol üstlenmişlerdir. 
Şimdi yeri gelmişken ülkenin bankalarını hortumlayıp bir de darbe yaparak batılı güçlere kölelik yapan 28 Şubat general ve amirallerine değinelim. Bunlara verilen müebbet hapis cezası asla çok değildir. Yapılanları tekrarladığımız zaman bunların aslında idam cezası alarak cehenneme gönderilmeleri gerektiği anlaşılacaktır.

Türkiye’de 1997 yılında yaşananlar ordunun doğrudan siyasete müdahalesi olarak görülmüş ve askeri darbeler içinde ele alınmıştır. Nitekim darbeci generallerden Çevik Bir, Sincan’dan tankların geçmesiyle ilgili olarak “Demokrasiye balans ayarı” demiştir. Askeri darbenin diğer mimarlarından Karadayı’dan sonra göreve gelen Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ise “28 Şubat, 1000 yıl sürecek” diye konuşarak nasıl bir tavır içinde olduklarını açıkça göstermişlerdir.
Deniz Kuvvetlerinde ise Donanma Komutanı Güven Erkaya benimde içinde bulunduğum savaş gemilerinde görevli tüm subayları toplayarak “özellikle eşi başı örtülü askerlerin PKK’dan bile daha tehlikeli!” olduğunu söyleyen nutuklar atıyordu. Silahlı Kuvvetler içinde başörtüsü düşmanlığı şeklinde süren tarihte görülmemiş bir terör uygulaması başlatılmıştı.

28 Şubat sürecine baktığımızda kısaca şu olayların gerçekleştiğini görüyoruz. Türkiye’de 28 Haziran 1996’da Refah Partisi (RP) ile Doğru Yol Partisi’nin (DYP) Necmettin Erbakan başbakanlığında kurmuştu.