Kadın ve erkeğin cemiyet içindeki rolleri farklıdır. Erkekler erkek gibi yaşamalı kadınlar ise kadın gibi hareket etmelidir. Eğer buna uygun hareket edilmez ise ne kadın ne de erkek mutlu olamaz, güzel bir hayat yaşayamaz.

İnsanlar, fıtrata yani yaradılışa uygun hareket etmek zorundadır. Yaratılışa ters hareketler içine giren insanlar ise kendi beden ve ruh sağlığını bozmak bir yana insan toplumunun ahengine de zarar verirler. Bu konuyu daha iyi açıklamak için erkek ve kadının yaratılışına dair bir örnek vereyim.

Kadınlar erkeklerden farklı olarak her ayın belirli döneminde istirahat etmek zorundadırlar. Çünkü kadınların fiziksel yapıları erkeklerden farklı olarak çalışır. Vücudun kendisini yenileyip temizlemesi gereklidir.

Fakat erkeklerde bu durum yaşanmadığı ve fiziksel olarak daha dayanıklı oldukları için çalışma hayatına girmeleri kolaydır. Aile içinde bir görev bölümü yapmak bu nedenle çok önemlidir. Maişet için erkeklerin ağır ve pis işlerde çalışması ve kadınların ise çocukların şefkatli bir eğitim almaları için çaba göstermeleri insanlığın eski çağlarından beri daima süregelmiştir.

Allah, erkeği kadına ve kadını da erkeğe ihtiyaç duyacak şekilde yaratmıştır. Evlilik yolu ile bir araya gelen kadın ve erkekler birbirlerini tamamlamış olup daha mutlu bir hayat sürme imkânına sahip olurlar.

Bununla birlikte yaşadığımız çağ kadın ve erkeğe biçilen roller konusunda çok farklı bir yola girmiştir. Tüketim ekonomisi adı verilen bir sömürü yöntemi ile kadın ve erkeğe aile içinde verilen roller değiştirilmeye çalışılmaktadır.

Aile içinde kadınlar çoğu zaman erkeklerden daha fazla çalışmaktadır. Buna rağmen yedi gün 24 saat şefkatini esirgemeden eş ve çocuklarına hizmet eden ev hanımlarına karşı inanılmaz bir saldırı başlatılmıştır. Aile bütçesine katkı konusunda kadınların yaptığı katkılar erkeğin maaşından daha yüksek seviyelere çıkmasına rağmen tam tersine propagandalar yapılmaktadır.

Çocuk doğurmak yerine köpek beslemeyi kadınlara öneren kapitalist anlayış; ücretli köle haline getirdikleri erkeklerle yetinmeyip kadınları da köleleştirmeye çalışmaktadır. Bu insan fıtratına aykırı tutum ve davranış yüzünden çoğu evlilik boşanma ile sonuçlanmaktadır. Erkek ve kadınlardan başka çocuklar da bu çirkin propaganda nedeniyle hayattan nefret eder hale getirilmektedir.

Boşanma süreçlerinin kadın ve erkeklerden başka çocuklara verdiği maddi ve manevi zararları karşılayacak bir kurum yoktur. Devletin ailelerin yıkılmasından dolayı uğramış olduğu yıkım ise korkunçtur. Bunu ifade etmek için başka bir makale yazmak gereklidir. Zira yazı sınırlarını çok aşmak icap eder. 

Kadınları çalışma hayatına zorlamanın ne kadar yanlış olduğunu önceki makalelerimde Steven ve ailesinden örnek vererek anlatmıştım. Hatırlayanlar olabilir, gerçekten de yıllık 70 bin dolardan fazla masrafı ev hanımı olarak karşılayan Gloria, aile bütçesine çok büyük katkılar sunuyordu. Bunu gören kocası Steven ise çocukları Esra’yı sevgi ile büyüten eşine karşı minnettarlığını internet sayfalarında paylaşmıştı.

Bu duruma Steven’in ailesinden başka ABD’de seçimi kazanarak işbaşına gelen Demokrat Parti Senatörlerinden Elizabeth Warren’da dikkat çekmişti. Aynı zamanda bir akademisyen olan Warren, bu durumla ilgili olarak “İki Gelir Tuzağı” adı altında bir kitap yazmıştır. İktidarda olan partisinin yardımı ile ailenin güçlendirilmesi için büyük çaba sarf etmektedir.  

Bir başka akademisyen Suzanne Venker de aynı başlıklı kitabında kadınların çalışma hayatına istekleri dışında zorla sokulmasının aile kurumuna verdiği zararları anlatmaktadır. Bu konuda ABD’nin çeşitli eyaletlerinde verdiği konferanslar dikkatle takip edilmekte ve büyük takdir toplamaktadır.

Her iki kitabı okumuş hatta tercümesini yapmış birisiyim. Kitaplarda özetle şu mesajlar verilmektedir. 1970’li yıllarda sadece erkeklerin çalıştığı ABD toplumunda; aileler çok daha fazla tasarruf yaparak mutlu bir yaşam sürdürebiliyorlardı.

Buna mukabil kadınların çalışma hayatına neredeyse zorla sürüklendikleri 1990’lı yıllarda aileler tasarruf yapma imkânlarını büyük ölçüde yitirmişlerdi. Bu durumun yıkıcı sonuçları ise özellikle 2008 ekonomik krizi gibi zor zamanlarda ortaya çıkıyordu. Tasarruf yapamadıkları için bankalara borçlanıp sahip oldukları ev ve arabalarını ipotekler yüzünden terk etmek zorunda kalan binlerce aile vardı.

Evliliklerin birçoğu boşanma ile sonuçlanıyordu. Eğitimini dahi tamamlayamadan okullarından ayrılmak zorunda kalan çocuklar ise bir başka yara idi. Yapmış oldukları çalışmaları masa başından ve ısmarlama olarak değil de; yüzlerce aile ile görüşerek kaleme alan bu akademisyenler, kapitalizmin aileye verdiği zararı çok güzel ifade edip konferanslar ile bütün dünyaya duyurmuşlardır.

Türkiye’de ne yazık ki bu türden çalışma yapmaya izin bile verilmemektedir. Üniversiteler sanki kadınlar zor ve pis işlerde dahil olmak üzere çalışma hayatına girmek zorundaymış gibi tavır sergilemektedirler. Yukarıda sadece iki tanesinden bahsettiğim Amerikalı siyasetçi ve akademisyenlerden bahsetmek bile caiz değildir.

Bu ve benzer çalışmaları yapanlar gericilik ve yobazlıkla itham edilerek derhal üniversiteden aforoz edip mesleğini yapmalarına engel olunmaktadır. Hükümetimiz ise başka bir yaradır. Marifetmiş gibi kadınları daha fazla çalışma hayatının pis işlerine bulaştırmaktan adeta zevk almaktadırlar. Hatta parti propagandalarında bundan bahsederek büyük bir başarı kazandıklarından söz eden siyasetçilere dahi rastlamak mümkündür. Başka ne diyebilirim ki? Allah ıslah etsin, vesselam…