Bozkır kültüründen gelen toplumların denizcilik kültüründen istifadesi az olmaktadır. Denizden korkan ve denizcilikle ilgili projelere olumsuz yaklaşan insanlarımızın durumu maalesef bu tarife uymaktadır.
Yıllardan beri şu sözün yanlışlığını anlatmaya çalıştım. “Türkiye üç taraftan denizlerle çevrili değildir” diyerek ülkemizin üç tarafından denizlere açıldığını izah etmeye çalışıyorum. Çünkü denizler bir ülkeyi ve toplumu sınırlamaz bilakis bütün dünya ile iletişimini sağlar.
Allah’ın milletimize sunduğu üç taraftan denizlere açılma nimetini hala anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu hususta denizcilerin payına düşen eksiklikler ve sorumluluklar da vardır. Denizlerin önemini yeterince anlatamıyoruz. Denizlerden yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara rastlayabiliyoruz.
Örneğin Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır. Bosna Hersek Devleti 2 kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar…
Denizlerin önemi anlaşılırsa suyollarının da önemi anlaşılacaktır. Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz.
Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde günlerce yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde 2 gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.
Denizcilikten anlamayan yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik sıkıntılar içine düşerken dünyanın akıllı insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Almanya suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir.  Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.
Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Belki bu sayede suyollarının önemi bir parça anlaşılmış olur. WasserstrassenkreuzMagdeburg (Magdeburg Suyolu) Avrupa’nın en büyük su köprüsüdür. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden ayrıca gemilerde geçebilmektedir. Yanlış duymadınız bu köprü gemilerin geçişi için yapılmış olup “gemi köprüsü” de denilebilmektedir.
Bir köprü ne için yapılabilir ki? Araba, hayvan, yük taşımacılığı veya tren... Fakat bu yapı köprü hakkında insanın bütün bildiklerini unutturacak bir yapıdır. Bir nehrin akışını sağlamak için yapılmış bu köprü, Elbe nehrinin geçtiği Magdeburg Su Köprüsü (MagdeburgWater Bridge) bu maksatla inşa edilmiştir. 1997’de yapımına başlanmış 6 yıl sonra 2003 yılında hizmete açılmıştır.