Ailenin sağlıklı bir şekilde kurulup, mutlu bir şekilde yürümesini öngören bu temel ilkelerden dolayı İslam toplumlarında aile önemli bir görev icra etmekte, hatta aile kültürümüz, kültürel mirasımızın büyük bir bölümünü meydana getirmektedir. Dinimizin ön gördüğü aile; kederde, kıvançta, darlıkta bollukta, iyi günde ve kötü günde aynı heyecanı paylaşan kalplerden meydana gelen bir yuvadır. Bu yuvada her dede bir Dede Korkut, her nine bir Nene Hatun, her baba bir Demir Baba ve her ana bir Fatımatüz Zehra gibidir. İnsanlar kendi ferdi benlik ve kişiliklerini, kendi sosyal çevrelerinde kazanırlar ve böylece hayatlarının manasını kendi milletlerinin tarihi içinde bulurlar. İnsan topluluklarını millet haline getiren objektif ve sübjektif faktörler vardır. Milleti millet yapan objektif faktörler vatan, ırk, dil ve din bağlarıdır. Sübjektif faktörler ise ortak bir geçmiş ve kader birliğine sahip olduğunu düşünen ve gelecekte de yaşama arzusuna sahip olan insanların meydana getirdikleri topluluklar. Bu anlayışa göre geçmişte yaşanan ortak acılar, kederler veya başarılar ve sevinçler, ortak tehlikelere karşı birlikte karşı koymuşlar, insanları birbirine bağlar ve onları millet haline getirir. Bu durumda milleti meydana getiren şey; “Birlikte acı çekmiş, sevinmiş ve birlikte umut etmiş olmaktır.”

 Bir vatanın yer üstü ve yer altı kaynaklarına O milletin maddî ve manevî değerleri denir. Ülkenin madenleri, göller, nehirler, ormanlar ve bitki örtüsü maddî değerleri; bir milletin ırkından, vatanından, tarihinden, kültüründen, dininden, örf ve âdetlerinden süzülüp gelen millî ve manevî duygu düşünce ve inançlarına ise, o milletin millî ve manevî değerleri denir. Bu değerler o milletin birlik, beraberlik sosyal yardımlaşma ve dayanışmasını ve millî kimliği ile tarih sahnesinde yer almasını sağlar. Bu değerlerden biri diğerine tercih edilemez. Bunlar zedelenirse milletin birlik ve beraberliği yara alır. Böyle durumda milletin bölünüp parçalanması söz konusu olur. Bir milletin, milletler arenasında saygın bir konumda olması için, o milletin sahip olduğu yer altı ve yer üstü zenginliklerini akla ilme ve fenne uygun olarak kullanması, o milletin milli ve manevi değerlerinin etrafında birlik, beraberlik ve kardeşlik duygu ve düşünceleri etrafında kenetlenmesi ile mümkündür.

 Bir milletin huzurlu olması, anarşi terör ve fitne belalarından emin olarak yaşaması da güçlü ailelerle mümkündür. Çünkü milleti meydana getiren fertlerin her biri, ailelerde doğup büyümekte, ilk terbiye ve eğitimini ailede almaktadır. Büyük şehirden köylere kadar tüm yerleşim yarlerinde gece yarısında sokaklar bomboştur. Sokaklarda sadece milletin emniyet ve huzurunu sağlamakla görevli olan, bekçi polis veya jandarma vardır. Fakat gece boş olan bu cadde, sokak ve meydanlar gündüz insanlarla dolar. Bu insanların her biride sabah evlerin kapısını açarak dışarı çıkar. O halde o evlerde yaşayan her aile, kapısından sokağa; iyi eğitilmiş, iyi terbiye edilmiş, helalı haramı, günahı sevabı, faydalıyı zararlıyı öğrenmiş, güzel ahlak sahibi, iyiliklerin mükafatlandırılacağı ve kötülüklerin cezalandırılacağı ahiret inancına sahip, kalp kırmanın günah olduğunu bilen, gerçek müslümanlardan olmak için eliyle diliyle ve hareketleriyle kimseye zarar vermemeye özen gösteren insanları gönderirse, o şehirde o köyde birlik beraberlik kardeşlik ve huzur olur. Bu huzur ortamından istifade eden herkes de hayatından memnun ve mutlu olur. Aksi halde, her aile sokağa, bu güzel hasletlerden habersiz, “kudurmuş köpek” benzeri insanları salarsa, o zaman o yerlerde fitne terör ve anarşi olur, huzur bozulur, bundan da herkes zarar görür ve mutsuz olur. O halde milletin huzuru içinde güçlü ailelere ihtiyaç vardır.

Bir milletin sağlam köklere sahip olması, bir takım sosyal olaylar karşısında sarsılmaz bir güç ve kudrete sahip olması da, inanç örf adet ve geleneklerine ve köklü geçmişine bağlı güçlü ve kuvvetli aile yapısına sahip olması ile mümkündür. Çünkü aile milletin çekirdeğidir. Binada temel ne ise, millette aile odur. Temel sağlamsa bina sağlam, temel çürükse bina da çürük olduğu gibi, aile güçlü ise millet güçlü, aile güçsüz ise millette güçsüzdür. Ailenin güçlü olmasının en başta gelen şartları şunlardır; Aile fertlerinin birbirine yalan söylememesi. Aile içinde hakka hukuka riayet edilmesi. Küçüklerin büyükleri sayması, büyüklerin küçükleri sevmesi. Dini ölçüler dahilinde ailenin çıkarlarının aile bireyleri tarafından korunması. Aile fertlerinin iyi eğitilmesi, sofrada haram yenilip içilmemesi ve Ailede mükellefiyet yaşına gelmiş herkesin, dini vazifelerini yapmak suretiyle, Allah’ a itaat ederek, o ailenin yaşadığı evi Peygamber tarifi ile “Dünya Cenneti” haline getirmesi.

 Allah bütün inananlara dünya cenneti olan evlerde yaşamayı nasip eylesin.

Selam ve dua ile...