İstanbul İslam’a 500 sene başkentlik yapmış mübarek bir şehirdir. Fakat bu isme leke sürmek için Ankara’da hazırlanmış aileyi ortadan kaldırmaya yönelik kararlara “İstanbul Sözleşmesi” adını vermişlerdir.

Yahudi girişimcilerin başlattığı ve sadece Müslüman ülkelerde değil tüm dünyada aile kurumunun çökertilmesini amaçlayan bu projeyi imzaladığımız yetmiyormuş gibi bir de buna uygun kanunlar çıkarılmıştır. İşte son yıllarda kamuoyu önünde meydana gelen dehşetli cinayetlerin en önemli sebebi bu sözleşme ve kanunlarla başlayan ailenin yok edilme çabasıdır.

Hâlbuki Anayasamız ailenin korunması için devlete önemli görevler yüklemiştir. Anayasanın 41. Maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir” diye başlar ve Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md. İle “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” demektedir. Fakat, Hükümet aileyi ve çocuklarımızı korumak bir yana tamamen çökertmek üzere tuzağa düşürülmüştür. Anayasayı bir kenara bırakın dini inançlarımız başta olmak üzere bu konudaki bütün milli değerlerimiz sinsi bir biçimde ayaklar altına alınmış eşcinsellik meşru hale getirilmeye çalışılmıştır.

İşte bu yazı özellikle Hükümeti ikaz etmek ve yapılan yanlışları dile getirmek için kaleme alınmıştır. Uzun olmasının ve bazı ayrıntıları dile getirilmesinin sebebi; hala yapılan yanlışlıkların farkına varamayan insanları uyarmak içindir. Öyle ki; sözleşmeyi defalarca okuduğunu ve tek bir hata göremediğini söyleyen bazı insanları ancak bu şekilde ikna etmek mümkündür. Ayrıca konu üzerinde çalışma yapmak isteyenlere bir mehaz olması açısından konu derinlemesine ele alınmıştır. İsteyen okur isteyen okumaz. Kimsenin minnetini çekmem…

Günümüzde ekonomi ve siyaset birinci planda konuşulmaktadır. Fakat bunlardan önce gelmesi gereken çok daha önemli konu; sosyal ve kültürel alanlardaki yozlaşma ve yanlış uygulamalardır. Asıl bu konuda acil önlemler alınması gereklidir. Diğer meseleler zaman içinde çözüme kavuşturulabilir. Lakin aile temelleri yıkılan bir devleti yeniden inşa etmek hiç kolay değildir.

Toplumun çekirdeği olan aile konusunda yaşadığımız yozlaşmalar hiçbir dönemde bu kadar ileri seviyelere varmamıştı. Kadınları hiç gereği yok iken çalışma hayatına zorla sokmaya çalışmak çok büyük yıkımlara yol açmıştır. Aileyi yok eden kanunlar çıkarılması ve İstanbul Sözleşmesi gibi Müslüman bir devlette skandal olacak icraatlar fütursuzca icra edilmektedir. Dimyata bulgura giderken evdeki bulgurdan olmamızın en önemli sebepleri arasında işte bu yanlış icraat ve kural tanımayan umursamaz zihniyet yatmaktadır.

Kendileri feminist olup kadınları dinimizin de yasakladığı bir şekilde kocalarına karşı isyana teşvik eden bakan ve bürokratların yaptığı icraatlar, sayılamayacak kadar çoktur. Bunların birçoğunu yazılarımda ele alıp dile getirmiştim. Önemli olması açısından yaşadığım bir örneği dahi yazayım:

Bir veli toplantısında sınıf öğretmeni şöyle demişti. “ Kız çocuklarımızı okula gönderelim iş güç sahibi olsun ezilmesin, kocalarına karşı çıkmasını öğrensinler” Bu söz üzerine hoca hanıma dedim ki; “Biz çocuklarımızı okula gönderiyoruz ki büyüyüp evlendikleri zaman kocası ile nasıl iyi geçinir mutlu olur, öğretiliyordur diye. Fakat siz eşler arasında sevgi ve saygıyı değil üstünlük kurma yöntemlerini anlatıyorsunuz”.

Hoca hanım çok insaflıydı. Bütün kadın veliler bana pis pis bakıp söylendiği halde haklı olduğumu söyleyerek savunmaya çalıştı. Hatta ailesinden almış olduğu eğitimin ne derece güzel olduğunu örneklerle ifade etti.