Yapılan çalışmalar açıkça gençlerin unisex kişiliğe ve 3.cinsiyet adı verilen apaçık bir sapıklığa yönlendirmektedir. Lut kavminin başına gelen dehşetli eşcinsel sapıklık bugün hem Türkiye’de hem de bütün dünyada özellikle medya araçları ile sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Küresel ahlaksızlık odakları, cinsiyetsizliği yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bu duruma seyirci kalan hükümetimiz müzik, sinema ve moda yoluyla yaygınlaştırmaya çalışılan nötr cinsiyet, unisex kişilik veya 3.cinsiyet faaliyetlerine karşı önlem almamaktadır. Bilakis seküler yaşamadı altında sapıklık devlet eliyle zorla dayatılmaktadır.

Ne üzücüdür ki İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinden bir çoğu: LGBT adı verilen sapık güruha karşı bunları koruma amaçlı maddelerdir. Sözleşmenin “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Karşıtlığı” başlıklı 4. Maddesi’ne göre “Bu sözleşme hükümlerinin taraflarca uygulanışında, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği başka statüler temelinde hiçbir ayrımcılık yapılmayacaktır.” Denmektedir.

Ayrıca sözleşme, hane içi şiddetin tanımını yaparken “eş” kavramı ile birlikte “partner” kavramını da ele alarak LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseks) bireylerin içerisinde olabileceği Medeni Kanunda tanınmayan ilişkileri de kapsamaktadır. Bu utanç verici sözleşmeye imza atmak affedilmesi güç bir hatadır.

“İstanbul Sözleşmesi” adı maalesef 2011 yılının ilk yarısında Avrupa Konseyi’nin dönem başkanı olan Türkiye hükümetinin yoğun çabaları ile 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmıştır. Sözleşmenin hem ilk imzacısı, hem de parlamentosunda onaylayarak sözleşmeye taraf olan ilk ülke Türkiye’dir.

Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde, 10. üye ülkenin onay mekanizmasını tamamlamasından sonra yürürlüğe girmiş olup 2018 itibari ile sözleşmeye taraf 33 ülkeden bir kısmı bazı maddelere şerh koymuştur. Henüz taraf olmamış 13 devletin varlığını da unutmamak gerekir.

Türkiye gibi Güney Kore de proje ülkelerden bir tanesidir. Gelişmekte olan bu iki ülkeyi bu ve benzer ahlaksızlık ile çökertmeye çalışmaktadırlar. Türkiye’de bu işi sinsizce ve bilinçsiz kamu kurumları ve Sabetay medyası aracılığı ile sürdürürlerken Güney Kore’de apaçık sapıklığa gidilmektedir. Örneğin bu ülkede son dönemde erkeklerinde makyaj yapması moda haline gelmiştir. Müzik Grupları aracılığı ile dehşetli ahlaksızlıklar planlanmaktadır. ARMY adı altında açılımı “gençlik için tapınılası gençlik temsilcisi” adı altında faaliyetler düzenleniyor.

Ray Kurzweil adı altında bir kişi “İnsanlık 2.0” isimli kitabında şöyle diyor: “Kusursuz dünyayı Tanrı’nın değil bizim yarattığımız gençler kuracak” İşte gayet açık bir şekilde Lut kavminin benzer bir örneğini yaşıyoruz.

Doğu toplumlarını dizayn etmek için gelişmekte olan ülkeler arasında teknolojik olarak ileri durumdaki Türkiye ve Güney Kore özellikle seçilmiştir. G. Kore’den gelen verilere göre bir köprüde 40 dakika bir intihar olduğu söylenmektedir. 2011’de bir ara günde 40 gencin intihar ettiği haberleri basına yansımıştır.

Çok yakın bir tarihte kendi çocuğunun gözü önünde hunharca bir cinayet işlendi. Bunun üzerine bir takım LGBTİ kuruluşları, bu cinayeti bahane ederek, halkımıza tuzak kurulmuş İstanbul Sözleşmesini savunmaya başladılar.

Bu elim cinayetin arkasından İstanbul’da başka bir cinayeti oldu. Bu sefer bir kadın kocasını bıçakla öldürmüş ve 4 parçaya ayırmıştı. Fakat hepsi lanetlenmesi gerekirken bazı kuruluşlar bu ikinci cinayeti görmezden gelerek tek kelime dahi etmediler. Demek ki meselenin altında başka planlar ve fitne örgütleri yer alıyor.