1650 yılında Amerika’da Protestan rahipleri yetiştirmek amacıyla kurulan Harvard Üniversitesi şu an dünyanın en büyük üniversitesi. Ve ilahiyat amacıyla kurulan fakültenin binası halen durmaktadır. Tarihlerine sahip çıktıkları red etmedikleri için böyle büyümüşlerdir. Bizde durum ise tam tersine. İstanbul’da yer alan Çorlulu Ali Paşa Medresesi şuan entelektüellerin uğrak mekânı haline getirdiği bir nargile içme mekanına dönüşmüştür. Tarihi hafıza bunu mu gerektiriyor? Tarihimiz ile bağ kurmak zorundayız.

İki yüzyıldır ilk defa bir toplum, biz buradayız dedi. 15 Temmuz destanı bu şekilde gerçekleşti. Unutmayın ki, bir toplumun bir şey isterse, onun önüne kimse geçemez. 
Hocamızın notlarını genel bir şekilde böyleydi. Cumartesi günkü eğitimimizin ikinci dersini ise, Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları konu başlığı ile Ufuk Ulutaş hocamız verdi.

Ulutaş hocamızın dersinde tuttuğumuz notlar ise genel olarak şu şekilde idi. 

İran’dan Mısıra ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bir coğrafyaya Ortadoğu denir. Ortadoğu da son yüz yılda üç önemli kırılgan şey vardır. 

1-I. Dünya Savaşı: Osmanlı’ya karşı bloklaşma hareketi yaşanılıyor. Orta doğunun sınırları tekrar çiziliyor. Yeni sistemler ve her devletin yaşayacağı kriz alanları kuruluyor. Örneğin Türkiye ile Suriye arasında yapay bir sınır kuruluyor. Ama her iki tarafın kültürü de aynıdır. Aynı şekilde Ürdün diye bir devlet yokken, Şerif Hüseyin ve ailesine verilen söz nedeniyle %80’i Filistinlilerden oluşan bir devlet kurmuşlardır. İsmini de Ürdün koymuşlardır. Türkiye bu birinci süreçte, Orta Doğudan uzak tutulmuştur. 

2-Amerika’nın Irak İşgali: İşgal öncesinde Bağdat istikrarı olan ‘Sünni’ bir şehirdi. Bağdat’ın işgali ile birlikte kültürel yapısı komple değiştirilerek ‘Şii’ bir şehre dönüştürülmüştür. Bunun sonucunda bütün mezhepsel ve ırksal gruplar harekete geçerek birbirine girdi. Irak’ın işgali ile birlikte İran’ın Orta doğudaki nüfusu arttı.

3-Arap Baharı: Bu süreç, organik ve doğal bir süreç şeklinde gerçekleştirildi. Ama kısa bir sürede farklı aktörler tarafından süreç ele geçirildi. Örneğin Suriye krizini iyi okumak ve çözmek için, ABD, Rusya, Arabistan, İran, Türkiye gibi ülkeleri de denklemin içerisine almak zorundayız. 

İlk iki kırılan noktada Orta Doğu şekillendirilirken Türkiye devre dışı bırakıldı. Ve masa da yer almadığı için bir şey yapamadı. Üçüncü olayda ise Türkiye devre dışı kalmak istemiyor. Çünkü Türkiye’yi doğrudan ilgilendiriyor. Daiş ve Kobani gibi örgüt ve olaylar ile birlikte Türkiye’nin iç siyaseti dahi şekillendirilmeye çalışıldı. Oluşturulan bu algı ise, Fetö tarafından organize edildi.  Ayrıca daiş muhalefetten toprak alıp sonrasından PKK’ya kaybediyordu. 

Suriye ve Irak’ta yaşanılan olaylar bizim güney doğuda yaşadığımız şeylerle aynıdır. Fırat Kalkanı ilk defa kendi imkânlarımız ile birlikte başlattığımız bir operasyondur. Yavaş ve güvenilir adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Kısacası müttefikimiz çok azdır. Bizden farklı düşünen ülke sayısı ise oldukça fazladır diyerek sunumunu tamamlamış oldu. 

Akademimizin Pazar günkü eğitiminde ilk dersi Belediyeler, İmar ve Kentsel Dönüşüm konu başlığı ile birlikte Prof. Dr. Gürsel Öngören hocamız verdi. Oldukça verimli geçen dersimizin notları ise şöyle oldu. 

Karanlığa küfretmektense, bir mum yak (Çiçero). Aldığımız eğitimi ve birikimimizi devlette (kamuda) değerlendirmemiz gerekir. Bu şekilde iyileşme noktasında katkımız olur. Belediyeler, Fransa’dan aldığımız bir yönetim modelidir. Sunumu esnasında hocamız şehirlerimizden görseller göstererek durumu kavramımızı sağladı. 1969 yılında gecekondu çıkarılan kanun ile yasaklandı. Ama yapımının durdurulması engellenemedi. İstanbul’da gecekondu kat ortalaması 6,5 kattır.