Ak Parti Siyaset Akademisi son dersi ile birlikte eğitim programını tamamlamış oldu. 8 haftalık ders maratonu 9. Haftanın son dersi ile sona erdi. Son ders olmasına rağmen yine heybemizi doldurduk. 

Cumartesi gerçekleşen akademinin ilk dersini Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan verdi. Arıcan, ‘Siyasetin Ahlakiliği / Ahlakın Siyasiliği’ konu başlığıyla güzel bir sunum yaptı. Dersimiz de tuttuğumuz notları kısaca sizlerle paylaşalım. 

Siyaset her şeyden önce bir fedakârlık işidir. Siyaset ve ahlak iç içedir. İnsanlar olduğundan farklı bir şekilde kendilerini sunarlar, gösterirler. Siyaset ile ahlak et ile tırnak gibidir. Siyasetin öznesi de nesnesi de insandır. 

İnsan da eksi ve artı özellikler vardır. İnsan dengeli ve ölçülü olmak zorundadır. Siyasetin kendisi büyük ahlaktır aslında. Partiler de büyük bir sivil toplum kuruluşudur esasında. Ev yönetimi, aile yönetimi ve toplum yönetimi… Bunların hepsi bir yönetim biçimidir. Ama toplum yönetimi en büyük siyaset yönetimidir. 

İslam âlimlerinin, filozoflarının medeniyet, siyaset ve ahlak üzerine eserler yazmışlardır. Siyasette, ahlakta mutlu olmak için yapılır. Mutlu olmak için siyasette birçok fedakârlıkta bulunursunuz ama sonrasında manevi huzurunuz oluşur. Platon’un şu sözü meşhurdur: siyaset ile uğraşmamanın cezası, sizden daha aptal insanların sizi yönetmesidir.

Otokrasi, monarşi, oligarşi, patriarşi, aristokrasi, plütokrasi, bürokrasi ve teokrasi yönetim biçimleridir. Konuşmasını Aliye İzzetbegoviç’in şu sözü ile bitirdi: “… herkes er ya da geç önce milletin ve nihayetinde Allah’ın önünde hesap verecektir.”

İkinci dersi ise ‘Kentleşme Sorunu ve Politikaları’ konu başlığı ile Prof. Dr. Mustafa Orçan verdi. Hocamızın dersinde geriye ise şu satırlar kaldı.

Bir yerleşim yerinin tarihi bir geçmişi olmuş ise buraya şehir deniliyor. Ama sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkmış ise buraya da kent denilir. Eski yerleşim yerlerinde yollar ve sokaklar at arabalarına göre yapılırdı. Avrupa’da 1725 yılında ortaya çıkan sanayi devrimi ile birlikte şehirleşme sorunu ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise 1950 yılından sonra bu sorun ortaya çıkmıştır. 

Asıl sorun, kırdan kente göçlerin başlaması ile birlikte ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinden günümüze kalan en büyük proje İstanbul-Medine tren hattı projesidir. 1850 ve 1950 yıllarında birçok fabrikalar açılınca kırdan kente göçün en fazla yaşandığı dönemler olmuştur.

İki tip çağdaşlaşma modeli vardır. 1. Batılılaşma 2. Modernleşme. Batılılaşma denilince Fransa örnek alınmaktadır. Ama modernleşme denildiğinde ise İngiltere ve Amerika örnek alınmaktadır. 

18. yy da İngiliz sanayi devrimi ile birlikte üretim tarzının adı değişmiştir. Yine aynı yüzyılda yaşanılan Fransız devrimi ile birlikte ise ideolojilerin doğuşu yaşanmaktadır. Biz ilk elçilikleri atadığımız ve öğrencileri gönderdiğimiz ülke de Fransa’dır. Osmanlıyı parçalayan hareket, milliyetçilik akımıydı. Japonya da kişi başına düşen milli gelir 35,000 dolar iken bu rakam Türkiye’de 10.500 dolar seviyelerindedir. Biz kültür devrimi yaptık ama üretim devrimi yapamadık.  Sağ-sol diyerek yıllarca öğrencilerimiz birbirini yedi,  tüketti. 

1950 yılında ilk gecekondularımız oldu. TOKİ Turgut Özal tarafından kurulmuştur. Kurulduğu yıldan 2002’ye kadar toplam 45bin konut yapmıştır. 2002 yılından günümüze kadar yapılan konut sayısı ise 750bin civarındadır. 

İlk başlarda mimariye çok önem vermese de Mardin’de ilk defa yöresel mimari özelliklerini kullanarak yapılar inşa etti. Yüksek yapılı binalar güzel değil, bilakis şehri bozuyor. Şehirlerde insan yaşamını da dikkate almalıyız. 

Tarihe mal olacak bir estetikte binalar inşa edilmelidir. Camiler ve okullar bahçeler ile donanmalıdır. Çocuk parkları yapılmalı, yaşlılarımız ile çocukların ortak gelebileceği bir ortam hazırlanmalıdır. Örneğin cumhurbaşkanlığı külliyesi asırlar sonrasına dahi kendinden söz ettirecek bir mimari yapısına sahiptir. Ayrıca bir bölgede kentsel dönüşüm yapmadan önce o bölgeye sorulmalıdır. İstekleri göz önüne alınarak ona göre çalışmalarda bulunulmalıdır diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Son dersimiz ile birlikte akademimizin sonuna geldik. Oldukça verimli ve keyifli geçen bir eğitim programı oldu. Bize bu eğitimi sunmada gayretleri olan Ak Parti Genel Merkez Arge Başkanlığına, Adana Arge İl Başkanı Serdar Göktekin beye, naif sesi ile bize sunumu yapan Fatih Başçı beye, arka planda akademiyi koşuşturan Gülseren Saçın hanımefendi ve ekibine, her ders üşenmeden kalkıp soru soran gönüllü mahalle temsilcisi amcamıza ve ismini unuttuğum bütün dostlarıma teşekkür ederim.
Özel bir teşekkürü ise, Hüseyin Talay hak ediyor. Akademinin bitmesiyle birlikte bütün ekibi toparlayarak sabah kahvaltısında buluşturan hemşerime bu ince nezaketinden ötürü ayrıca teşekkür ederim.