Peygamberler yaptıkları tebliğ ile, beynin ön lobunu yani aklın-mantığın (bilincin) faal olduğu alanı ilimle harekete geçirerek, beynin ortasındaki bilinç dışı olan duyguları (nefsani duygular dahil) dengeli bir şekilde kontrolünü sağlamaya çalışmış oldular.

Henüz ilk insan yaratılmamışken meleklerin çekindiği konu, bu oto kontrolün kurulamama sonucu ortaya çıkacak kaosla ilgiliydi. Nitekim Hz. Adem’e Allah tarafından bazı isimler öğretilerek, insanoğlunun bu potansiyel riskiyle ilgili bir çözüm ortaya çıktı.

Psikanalizin kurucusu Freud'un, insanoğluyla ilgili bu tür konularda yaptığı çalışmayı, aslında kendi sözlerimle şöyle özetleyebilirim:

Beynin ortasındaki bilinç dışındaki duyguların (nefsani duygular dahil), beynin ön tarafındaki aklın aktif olduğu bilincin eğitilmediğinde, insanlığın savaşlar üreten bir vahşiliğe dönüşmesini bahsetmiş oluyordu. Freud, iki çocuğu bilgiyle eğitmeye çalışarak, duygularının (kalplerinin) dizginlenebilmesi için, adeta çözüm adına bir deney yapmış oldu.

İşte iman; sahih imani hakikatlerin ilmiyle, beynin ön tarafıyla irtibatlı aklı aktifleştirerek, insanın beyninin orta kısmımdaki korku, ümit, sevgi duygularının ve tüm nefsani duyguların, yalnızca bir olan ilaha teslim olmasıdır. Duyguların (kalbin) itidal seviyede dizginlenebilmesidir.

Salih amel ise; iman ilminin, beynin ön tarafını yani aklın-mantığın irtibatlı olduğu bilinci harekete geçirmesiyle ve insana,kendi acziyetini ilimle farkettirmesiyle oluşan, Allah'ı tanıması; yüce yaratıcıya olan sevgi duygusunu, duanın kabul olunabileceği ve cennetin kazanılabileceği ümidini, bela, müsibet ve hastalık korkusunu, cehennem korkusunu vs. beynin orta kısmındaki bu tür duyguları, nefsani duyguları, dengeli ve kontrollü harekete geçirerek, kişinin ibadete yönlendirilmiş olmasının nihai sonucudur.

Kuran-ı Kerim’in tamamına yakını “Tevhid, Nübüvvet, Ahiret” konularını içerir. Mesela beynin orta kısmında yer alan korku duygusunu, ilimle müsbet yönde aktifleştiren kıyamet ve cehennem konuları; ümit duygusunu, ilimle müsbet yönde aktifleştiren cennet konuları; Kuran-ı Kerim’de toplamda 2000 ayet civarı geçmektedir. Tevhid konusu, keza kuranın 3’te biridir. Tevhid ilmi, aklı ve her türlü korku, ümit, sevgi duygularını itidal çizgiye çeker.

İşte peygamberler bu minvalde “Tevhid, Nübüvvet, Haşir” konularını içeren bir ilimle, aklın ve duyguların (kalbin) birbiriyle dengeli bir şekilde itidal üzere yürütülmesi adına gayret göstermiş oldular.

İman ve salih amellerin, öncelikli olarak bu yöntemlerle kalplere nakşedildiğini bildiği halde, kendisinin ve çevresindekilerin dönüşmesi için, hatta kimi lider karakterli hocaların tebliğ yaparak, toplumu dönüştürebilmesi için; öncelikli olarak elzem ve acil olan ihtiyaçlardan olan iman ve salih ameller konusunda, eğitim yapmaları yerine; demokrasinin yanlışlığı, şeriatın siyasi boyutu, fıkıh, sahabe hayatları, siyer, tefsir vs. bu tür konuları daha sonraki aşamalarda bahsetmeleri gerekirken, ön sıraya alıp, anlatmaya, öğretmeye çalışma gayreti içerisinde olmaları durumunda, beyinlerinin orta kısımlarının baskın kullanılarak, ihlas bir anlığına bile olsa, kenara itilmiş olur.

İman ve salih amel gibi öncelikli konuların öğretilmiş olduğu kişiler ve bu öncelikli konuları öğreten konumuna geçmiş kişiler, tabii ki derinlikli ilmi çalışmalar içerisine de girebilirler. Bunda bir mahsur yoktur. Hadis, fıkıh, siyer, sahabe hayatları, peygamberler tarihi, tefsir vs. alanında çalışma yapanlar tabii ki olmalıdır. Ama öncelikli olarak zaruri iman, zaruri salih amel konularını, kendimize ve en azından yakınlarımıza aşılamayı, hatırlatmayı bir kenara bırakmadan...

Aksi halde nefsani duygularımıza uyup, bu konuları bir kenara bırakmış oluruz.