Allah, insana akıldan başka nice duygular vermiştir. İşte ancak bunları kullanabilen insan iyi bir Müslüman olabilir. Aksi takdirde koyun sürüsünden farklı değildir. Bu mesele günümüzde çok daha fazla önem kazanmıştır. Bu nedenle kolayca anlaşılabilmesi için iki örnekle anlatmaya çalışayım.

Birinci örnek askerlik mesleğim ile alakalıdır. 2. Dünya savaşında geçen bir olayda Abraham Wald isimli bir matematikçi, mantıklı düşünme ile ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçeler sayesinde uçak endüstrisinin gelişmesine çok büyük katkı sunmuştur. Olay şöyle gelişir:

Müttefik ülke uçakları çok fazla kayıp vermektedir. Uçak mühendisleri bu soruna çare aramak için çeşitli usuller geliştirmeye çalışırlar. Kalkış üslerine kurşun delikleri ile dönen uçakların aldığı hasarları daha önce yapmış oldukları üzere şema üzerinde incelemeye başlarlar. Verileri görsel hale getirerek uçakların sağlam olarak üslerine dönmesini amaç edinmişlerdir.

Bunun için uçak üzerinde en çok mermi isabet ettiğini tespit ettikleri alanları zırhlarla güçlendirip tekrar savaşa göndermeye başlarlar. Fakat kayıp oranı çok değişmemiştir. İşte bu noktada Wald devreye girerek analiz metodunda yeni bir çığır açmıştır.

Literatüre “Survivorship Bias” olarak geçen bu hata ve yanılsama, hayatta kalanlara odaklanıp diğerlerinin neden hayatta kalamadığını göz ardı eden mantık hatasıdır. Bunu değiştiren Wald, alınan kararlara karşı çıkıyor ve diyor ki:

 “Asıl güçlendirilmesi gereken bölgeler; kırmızı noktaların olduğu bölgeler değil, bunların dışında kalan alanlardır. Çünkü bu uçaklar işaretli yerlerden hasar aldıkları halde düşmüyor ve eve dönebiliyor, yani kırmızı noktalı alanların dışından vurulmadıkları için geri dönebiliyorlar. Bu alanların dışından vurulan uçaklar örnekleme giremediği için görsel haritada ilgili alanlar isabet almamış görünüyor.”

İşte bu basit mantık sayesinde Müttefikler uçak endüstrisinde çok büyük başarılara imza atıyorlar. Demek ki; koyun sürüsü davranmak yerine eskiden beri alışılagelen usuller yerine yeni tezler üretilmelidir. Aksi takdirde gelişme ve ilerleme olması çok zordur.

İkinci örneği ise bir üniversitede yaşamış olduğum bir hatıra ile anlatayım. Uluslararası Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisinin 4. kez düzenlemiş olduğu Antalya AKEV Üniversitesinde bir sempozyum gerçekleştirilmişti. Burada “Bor Madeninin Özel Sektör Eliyle İşletilmesi” başlıklı bir sunum vermiştim.

Sempozyuma kayıt yaptırdığım esnada Üniversite Dekanı ile tanışmıştık. Benim sunum çok dikkatini çekmişti. Normalde bu sempozyumlar küçük salonlarda ve çok dar kapsamlı kişilere verildiği halde bütün okulu buraya davet edeceğini söyledi.

Gerçektende 21 Ekim 2019 tarihinde gerçekleştirdiğim sunuma yüze yakın öğrenci ve öğretim görevlisi katılmıştı. Yaptığım sunumun normalde 10 dakikadan fazla olmaması gerekiyordu. Fakat o kadar çok soru soruldu ki; mecburen diğer sunum yapan akademisyenlerin zamanını çalmak zorunda kaldım.

Sorular devletçilik üzerine idi. İlkokuldan beri öğrencilere dayatılan devletçi anlayış ne yazık ki yükseköğrenim seviyesine kadar yaygın bir şekilde benimsenmişti. Serbest piyasa düzeninin dünyada egemen görüş olduğunu ve devletçiliğin devlete yakın insanlar için büyük bir rant kapısı olduğunu çeşitli istatistiki değerlendirmeleri yansıtarak arz etmiştim.

Allah, insana akıldan başka nice duygular vermiştir. İşte ancak bunları kullanabilen insan iyi bir Müslüman olabilir. Aksi takdirde koyun sürüsünden farklı değildir. Bu mesele günümüzde çok daha fazla önem kazanmıştır. Bu nedenle kolayca anlaşılabilmesi için iki örnekle anlatmaya çalışayım.

Birinci örnek askerlik mesleğim ile alakalıdır. 2. Dünya savaşında geçen bir olayda Abraham Wald isimli bir matematikçi, mantıklı düşünme ile ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçeler sayesinde uçak endüstrisinin gelişmesine çok büyük katkı sunmuştur. Olay şöyle gelişir:

Müttefik ülke uçakları çok fazla kayıp vermektedir. Uçak mühendisleri bu soruna çare aramak için çeşitli usuller geliştirmeye çalışırlar. Kalkış üslerine kurşun delikleri ile dönen uçakların aldığı hasarları daha önce yapmış oldukları üzere şema üzerinde incelemeye başlarlar. Verileri görsel hale getirerek uçakların sağlam olarak üslerine dönmesini amaç edinmişlerdir.

Bunun için uçak üzerinde en çok mermi isabet ettiğini tespit ettikleri alanları zırhlarla güçlendirip tekrar savaşa göndermeye başlarlar. Fakat kayıp oranı çok değişmemiştir. İşte bu noktada Wald devreye girerek analiz metodunda yeni bir çığır açmıştır.

Literatüre “Survivorship Bias” olarak geçen bu hata ve yanılsama, hayatta kalanlara odaklanıp diğerlerinin neden hayatta kalamadığını göz ardı eden mantık hatasıdır. Bunu değiştiren Wald, alınan kararlara karşı çıkıyor ve diyor ki:

 “Asıl güçlendirilmesi gereken bölgeler; kırmızı noktaların olduğu bölgeler değil, bunların dışında kalan alanlardır. Çünkü bu uçaklar işaretli yerlerden hasar aldıkları halde düşmüyor ve eve dönebiliyor, yani kırmızı noktalı alanların dışından vurulmadıkları için geri dönebiliyorlar. Bu alanların dışından vurulan uçaklar örnekleme giremediği için görsel haritada ilgili alanlar isabet almamış görünüyor.”

İşte bu basit mantık sayesinde Müttefikler uçak endüstrisinde çok büyük başarılara imza atıyorlar. Demek ki; koyun sürüsü davranmak yerine eskiden beri alışılagelen usuller yerine yeni tezler üretilmelidir. Aksi takdirde gelişme ve ilerleme olması çok zordur.

İkinci örneği ise bir üniversitede yaşamış olduğum bir hatıra ile anlatayım. Uluslararası Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisinin 4. kez düzenlemiş olduğu Antalya AKEV Üniversitesinde bir sempozyum gerçekleştirilmişti. Burada “Bor Madeninin Özel Sektör Eliyle İşletilmesi” başlıklı bir sunum vermiştim.

Sempozyuma kayıt yaptırdığım esnada Üniversite Dekanı ile tanışmıştık. Benim sunum çok dikkatini çekmişti. Normalde bu sempozyumlar küçük salonlarda ve çok dar kapsamlı kişilere verildiği halde bütün okulu buraya davet edeceğini söyledi.

Gerçektende 21 Ekim 2019 tarihinde gerçekleştirdiğim sunuma yüze yakın öğrenci ve öğretim görevlisi katılmıştı. Yaptığım sunumun normalde 10 dakikadan fazla olmaması gerekiyordu. Fakat o kadar çok soru soruldu ki; mecburen diğer sunum yapan akademisyenlerin zamanını çalmak zorunda kaldım.

Sorular devletçilik üzerine idi. İlkokuldan beri öğrencilere dayatılan devletçi anlayış ne yazık ki yükseköğrenim seviyesine kadar yaygın bir şekilde benimsenmişti. Serbest piyasa düzeninin dünyada egemen görüş olduğunu ve devletçiliğin devlete yakın insanlar için büyük bir rant kapısı olduğunu çeşitli istatistiki değerlendirmeleri yansıtarak arz etmiştim.