Bingazi ve Tobruk’ta yaşayan Osmanlı’dan kalma Türklere karşı nefret dili kullanması ve etnik temizliğe başvurması ülkemiz açısından kabul edilemez bir durumdur. Yağma, öldürme ve tehditler sonucu Türk asıllı bir çok insan bölgeyi terk etmiştir. Bu yolla Bingazi’den göç ettirilenlerin sayısının 100 bine vardığı söylenmektedir. Hafter, bu siyasetini açıkça Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı söylemiş bazı denizcileri tutuklama yoluna gitmiştir.

Türkiye’ye bağlı meşru UMH’nin ve sivil halkın dışarıdan yönlendirilen Hafter emrindeki askeri saldırı ve hava bombardımanına karşı korunması zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye’ye bağlı meşru bir yönetim ağır saldırılarla yok edilme tehdidi altındadır ve Türkiye’den medet ummaktadır.

Trablus yönetiminin ana gücünü oluşturan Misrata devrimcilerinin ellerinde az sayıda Kaddafi döneminden kalma ağır silah ve tank bulunmaktadır. Ancak hava güçleri ve dış destekleri yoktur. Kayda değer dış desteği sadece Türkiye ve Katar vermektedir.

Türkiye  ne yazık ki uzun süre kendinden yana olanlar ile karşı olanları bir tutmuş ve UMH’ne dişe dokunur bir yardım yapmamıştır. UMH, THY uçuşlarının tehdit edilmesi karşısında Türkiye’den hava savunma sistemleri istemiş ancak bu destek sağlanamamıştır. Nihayet 2019 Nisan ayında Trablus’a yönelik son Hafter saldırısının başlamasıyla tutumumuz değişmiş verilen Kirpi isimli zırhlı araçlar sayesinde Hafter saldırıları püskürtülebilmiştir.

Son tahlilde Trablus’taki hükümet, BM gözetiminde, her iki tarafın uzlaşması ve katılımıyla kurulmuş bir ulusal uyum idaresidir ve Libya’nın uluslararası tanınırlığı olan meşru yönetimi olup darbecilerin silahlı saldırısına uğramıştır. Hafter saldırgan ve UMH mağdur durumdadır.

BM Şartına göre saldırıya uğrayana savunma yardımında bulunmak meşrudur. Uluslararası Adalet Divani 1986 Nikaragua Kararıyla, meşru bir devlet yönetiminin silahlı saldırıya uğradığını ilanla askeri yardım istemesi halinde, müşterek savunmanın gerekli ve geçerli olduğunu teyit etmiştir. Bu durum simdi Libya örneğinde gerçekleştirilmektedir.

Hafter güçleri, karşı tarafın hava gücü ve savunma sistemi olmamasından istifadeyle, sürekli kentleri bombalamaktadır. Şehirlerin bombalanması ve sivillerin ayrımsız hedef alınması bir savaş suçudur. Uluslararası toplumun ve diğer ülkelerin sivilleri koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Türkiye’ye karşı düşmanca tavrı kesinleşen saldırgan Hafter’in dengelenmesi şarttır. Bölgesel güçlerin Libya’yı ele geçirmesinin önlenmesi için Trablus’taki meşru yönetime savunma yardımı yapmak zorunluluk haline gelmiştir. Ayrıca Trablus’taki sivil halkın korunması için askeri destek gereklidir.

Trablus Hükümeti tarafında yeterli savaşçı vardır fakat silahları yoktur. Savunma malzemesi ve eğitimine ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut durum Kıbrıs’taki 1974 Barış Harekâtına çok benzemektedir. Eğer Türkiye, Libya’da gerekli askeri desteği sağlayamaz ise Doğu Akdeniz ve mavi vatan suları elimizden çıkacaktır. Yetmedi Akdeniz’deki gücümüz ve itibarımız aşındığı gibi güvenilirliğimiz de tehlikeye düşecektir, vesselam…