Bu yazıların başlığı “Türk Silahlı Kuvvetlerinde Fetullahçı Yapılanma” ve “Kamikaze Fetullahçı Darbe” idi. Bu konu ile ilgili olarak daha başka yazılarım da vardı. Fakat direkt olarak darbeyi haber vermesi açısından bu yazıların ve atılan başlıkların önemi çok büyüktü.

Nitekim bir çok kişi ve kurum tarafından bu yazılarımla ilgili tartışmalar açılmıştır. Fakat ne yazık ki konuşmalar daima “Türkiye’de darbe döneminin kapandığı” şeklinde olmuştur. Böylesine kör gözlü bir medya ve gazetecilerimiz vardır.

MİT teşkilatı da basında çıkan bu tartışmaları görmemiş ve darbeleri önlemek adına gerekli önlemleri almamıştır. Zira 15 Temmuz 2016 darbe sabahı FETÖ mensubu bir helikopter pilotunun MİT binasına gelip “darbe yapacaklar” ihbarına rağmen ciddi bir reaksiyon gösterilememiştir. Bu ihbarın tek faydası; FETÖ teşkilatı darbe saatini öne çekerek halkın uyanmasına sebep olmasıdır. Eğer sabaha karşı örneğin 04-05 saatlerinde millet uykuda iken darbe yapılsaydı sonuç çok daha vahim olurdu.

Bu durumun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ne zaman bildirildiğini bilmiyoruz. Erdoğan başka bir kanaldan darbeyi haber aldığını açıklamıştır.

Yapılan ihbarlara rağmen Genelkurmay Başkanlığı da gerekli reaksiyonları gösterememiştir. Yine de Hava Kuvvetleri Komutanlığının yetersiz de olsa bazı tedbirleri alması sağlanmış askeri birliklere “uçuş yasağı” getirilmiştir. Lakin 15 Temmuz 2016 akşamı ülkemizin altı üstüne gelmiş 250’den fazla şehit ve binlerce yaralı vermek durumunda kalmışızdır.

Elbette MİT yöneticilerine bu soruları sormak her vatandaşın görevidir; “Devlet size maaş veriyor ki; darbecileri ortaya çıkarıp devletin anayasal düzenini yıkanlara niye tedbir almadınız?” veya “Neden basında çıkan iddiaların üzerine gidip FETÖ darbesini önlemek için gerekli çalışmaları yapmadınız?”

MİT Başkanı Hakan Fidan, şimdiye kadar görev yapan başkanlar içinde en iyisidir. Bunu FETÖ örgütünün bir operasyon çekerek kendisini tutuklamak istemesi olayından anlayabiliriz. Bununla birlikte darbe tedbirlerini alma konusunda gerekli önlemleri almadığı için diğerleri gibi başarısız olmuştur. Bunun nedenlerini araştırdığımızda şu acı sonuçlar ortaya çıkacaktır:

1. MİT teşkilatı içinde Sabetay kökenli ve milletimizin inanç ve değerlerine düşman çok sayıda kişi ve yönetici vardır.

2. MİT içinde çalışanlar ve özellikle başkanlar asker kökenli olup istihbarat konusunda başarılı ve esnek çalışma disiplinini gösterememektedir. Çünkü askerlik mesleği; yalan söylemek gibi istahbarat açısından gerekli esnekliği göstermeye uygun değildir. Bütün yönetmelik ve talimatlar belirli kalıplara göre uygulanmaktadır. Hâlbuki istihbaratçılık çok kıvrak ve becerikli olmayı gerektiren bir iştir. Tiyatro sanatçılarından bile daha kabiliyetli olmayı gerektirir.

3. Askerlerdeki sivil otoriteye itaat duygusu çok zayıftır. Çünkü Mecliste yapılan “İhtimaldir ki; bazı kelleler kesilecektir” anlayışı bütün askerlerin kafasına kazınmaktadır hatta çakılmaktadır. Askeri eğitimde seçilmişlerin atanmış kişilere karşı üstünlüğünü anlatacak bir müfredat yoktur. Sadece “dostlar alışverişte görsün” misali, anayasal değerler ve hukukun üstünlüğü; usulen yapılmaktadır.Çünkü general ve amiraller kendilerini “bu vatanın asıl sahibi görüp darbe yapmayı bir görev sayarak” yetişmektedirler. Halkımıza bakış açıları ise son derece kötü ve aşağılayıcıdır. Birçoğu için önce komutanlar sonra halk önceliklidir.

4. MİT mensuplarının Sabetaycı örgütlenme ve Mason teşkilatları içerisinde haber alma kaynakları yoktur. Açık istihbarattan elde edilen bilgiler ise MİT içindeki Sabetaycı ve Masonlar tarafından üstü örtülerek değerlendirme dışı bırakılmaktadır. Halbuki bu örgütler ser verip sır vermeyen milletimize düşman çok tehlikeli derin yapılardır.

5. FETÖ yapılanması ve Sabetaycı/Mason ilişkileri hala gerektiği şekilde deşifre edilememiş bu örgütlerin elebaşları ve yöneticileri tespit edilememiştir. ABD’nin FETÖ örgütünü yönetip yönlendirmesi açık bir gerçek olsa da bu fitne örgütünün ülkemizin kanını emen Sabetaycı ve Mason gurupları ile işbirliği yapmadığı düşünülemez.

6. MİT yöneticileri, bu ülkenin birinci düşmanı olarak “irticacı” adını verdikleri dini değerlerine bağlı insanları görmektedir. Varını yoğunu, bütün elemanlarını dindar insanların kurup geliştirdiği sivil toplum örgütleri içinde harcamakta gerçek düşmanların ise farkına varamamaktadır. Bu ülkenin asıl düşmanları ise “Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz, Batı değerlerine aşık, kendi değer ve inançlarına düşman” kişi ve kuruluşlardır.

7. Ne yazık ki Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti (MAH) 1965 yılına kadar ABD’nin etkisi ile yönetilmiş ve şu anki MİT’in ana yapısını oluşturmuştur. MAH elbette ABD’nin Türkiye’de gerçekleştirdiği askeri darbelere karşı koyamazdı. Sivil yöneticilerimiz MİT’in yapısını değiştirme konusunda çok başarısız kalmışlar adeta ABD’nin askeri darbeler için yapmış olduğu çabaları farkında olmadan desteklemişlerdir. Kediye ciğer teslim etmekten farkı olmayan böylesine bir gaflet ancak bizim gibi ülkelerde bulunur.

Bu konuda yazılacak daha çok husus vardır. Fakat MİT konusunu eleştiriye açmak önemlidir ve asla ihmal edilmemesi gereken bir kurumdur. En azından hükümet yetkilileri bu konuda gerekli uyarıları alabilirse önemli bir görev yapılmış  olacaktır, vesselam…