Ebu Abdullah Cabir bin Abdullah el Esari (r.a)’den rivayet edildiki: Bir adam Peygamberimiz’e(asm) sordu ve dedi ki: Farz namazları kılsam, ramazan orucunu tutsam, helalları helal, haramları haram kabul etsem, bundan daha fazla yapmasam cennete girer miyim? Evet, buyurdu” Bunu Müslim rivayet etti.
İşte Ebu Zer ve bahse konu bedevi Arap örnekleri İslam’da tek bir usul ve tek bir yaşam tarzı olmadığını farklı yol ve tarzlara göre hareket edebilen insanlarında bulunduğunu bize göstermektedir. O halde asr-ı saadet döneminde de tarikat, yol, tarz ve usul vardır, diyebiliriz. 
Şimdi kısaca tarikatın güzelliklerinden bir parça bahsedelim ki bu İslam düşmanlarının sesi kesilsin.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’un çok yerlerinde, Tarikat ve Tasavvufu izah edip müdafaa etmiştir. Hiçbir zaman, Tarikat ve Tasavvufun aleyhinde söz söylememiştir.Tarikat ve Tasavvufun kendisini ve özünü değil, sonradan içine girmiş bazı arıza ve hataları tenkit etmiştir. 
Tenkit ettiği hususlar, Tarikat ve Tasavvuf erbabının bazı aşırılık ve hatalarıdır. Bu hususları Telvihat-ı Tisa adlı risalesinde, sekiz varta (tehlike) şeklinde özetlemiştir. Birinci kısımda (telvihte) şöyle der: 
“Tasavvuf, tarîkat, velayet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cildkitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler…  Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.
Sual: Tarîkat nedir?
Elcevap: Tarîkatın gaye-i maksadı, mârifet ve inkişaf-ı hakaik-i îmaniye olarak, Mi’raç-ı Ahmedî’nin (asm) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i îmaniye ve Kur’aniyeye mazhariyet; “tarîkat”, “tasavvuf” namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir”.
Devamı nasipse yarın...