Menfaati karşılığında çok kötü işler yapan doktorlar var diye toptancı bir ret anlayışıyla, nasıl ki tıp ilmini reddetmiyorsak, Müslümanlardan kötülük yapanlar var diye de toptancı bir ret anlayışıyla İslam dini, iman hakikatleri reddedilmez  gibi  mantıklı bir çıkarım, Ateist ve Deistlerden toptancı olanlara bir bilgi olarak aktarılabilir.

Ama her türlü inançsızlığın asıl sebebi, tevhide inanmamak olduğundan dolayı bu mantıklı çıkarımdan bahsetmek, maalesef iman ettirmiyor. Tevhid konusunun içerisinde yer alan; Allah'ın varlığı ve birliğine, Muhammeden Rasulullah'a, Kitabullah'a, Ahiret'e imanı kabul etmezse inançsız kişi, kalbine tevhid inancı nasıl girsin?

Bir Deiste, bazı iman hakikatlerinin anlatıldığı bir video izlemiştim. Deist, mantıklı iman hakikatleri karşısında köşeye sıkışıp iman etmek istemeyince, Müslümanların bu kötü hallerinden bahsetmeye başlayıp, toptancı bir anlayışla İslam'ı reddetmeye çalıştı. Kendisine, yukarıda bahsettiğim gibi toptancı ret anlayışının yanlış olduğuyla ilgili bir mantıklı çıkarım ifade edilince, toptancı olmamayı mantıklı bulduğunu belirtti ama yine imani hakikatlere iman etmek istemedi.

Müslümanların kötü hallerini görmeye çalışan bu Deistin nefsi, konu apaçık iman hakikatlerine gelince görmüyor. Müslümanların hatalarını görmek istemesi, iman etmek istememesinin yan etkisidir.

Ateist ve Deistlerle yüz yüze yapılan görüşmelerde, dini inançsızlığa girmelerini sağlayan ilk sebepleri, kendi sözleriyle şu şekilde sıralıyorlar:

  • "Okuduklarımdan, arkadaşlarımın bazı anlattığı konulardan ve sosyal medyadaki bazı mantıklı bilgilendirmeler sonrası Ateist/Deist oldum. Öğrendim ki, evrendeki her faaliyet belli kurallar çerçevesinde atomlar tarafından gerçekleşiyor."

  • Bu sebeple; Ateist, Tanrı'nın olmadığına, Deist ise Tanrı'nın evreni yarattığına inanıp, evrene ve hayata müdahale etmediğine inandığını söylüyor. Ateist, eğer Tanrı olsaydı, dünyada bu kadar zulüm, kötülük ve hastalık olmazdı diye düşündüğünü belirtiyor. Deist ise, Tanrı yaratıp bizi bırakmasaydı, dünyada bu kadar zulüm, kötülük ve hastalık olmazdı diye düşündüğünü dile getiriyor.

  • Ateist, Tanrı'nın varlığının bilimsel bir şekilde ispatlanamadığını, evrende düzenin olmayıp, kaosun olduğuna dair bilgi edindiklerini vurguluyorlar. Bundan dolayı Tanrı'nın var olmadığına inandıklarını dile getiriyorlar. Deist ise evrende bir düzenin olduğunu, ama Tanrı'nın evrene ve hayata müdahil olmadığına dair bir farkındalıklarının oluştuğunu izah ediyorlar.

  • Ayrıca Ateist ve Deist, İslam'daki emir ve yasaklar özgürlükleri kısıtlayarak bu dini kabullenememize neden oldu diyorlar. Rahatça ve özgürce yaşayabilmenin en doğru yaşam biçimi olduğunu ve bir dine ihtiyaçlarının olmadığını izah ediyorlar.

Tabii ki Müslümanların yanlışları, hurafeleri bu insanların İslam'ı araştırmasına engel olabiliyor, İslama yaklaşmamasına neden olabiliyor. Ama bazı "Kuran müslümanları" gibi tek tek bu yanlışların ve hurafelerin İslam'da olmadığını anlatmak yerine, tevhid anlatılsa ve muhatap buna iman etse, sorun çözülecek. İman etmiş olan bazı eski Ateistler gibi, önceden dağlar kadar bir farkla İslam'dan uzak olsa dahi, artık Müslüman olmuş olacağından, ortada bir sorun kalmaz.

Tek tek İslam'daki hükümlerin hikmeti ve tek tek Müslümanların yanlışlarının İslam'dan kaynaklanmadığı ispat edilse dahi, dini inançsızlığı seçen kişi, başka konularla ve başka sorularla karşınıza çıkabiliyor.

Bir inançsızın (Ateist, Deist vb.), İslam ile ilgili oluşan yanlış algıları hususunda, aklındaki 20 soruya cevap verseniz, 21.soruyu size sorabiliyor. İslami hükümlerle ve İslam'ın yanlış algılanmasıyla ilgili diyelim ki 100 sorusunu çok hikmetli cevaplasanız dahi, 101.soruyu sorabiliyor. Çünkü asıl sorun, kişinin imani ana konuları bilmemesinden ötürü, iman etmemesidir.

Dini İnançsızlığı tercih etmiş birinin en temel sorunu, Müslümanlarla ilgili kafasında oluşan olumsuz algılar, aklına yatmayan İslami hükümler değildir. İslamla ilgili akıllarına yatmayan konuları ve çeşitli kötü işler yapan Müslümanları henüz farketmedikleri dönemlerde, zihinlerinde yavaş yavaş oluşmuş olan çok kaygan küfür zemini, kalplerinde Müslümanlara ve İslama karşı kötü bir algı oluşturacak ortamı hazırladı.

Bazı Müslümanların yanlışlarının, hurafelerinin; Ateistlerin, Deistlerin İslam'ı araştırmamasına, İslam'a yaklaşmamasına neden olması, o Ateist ve Deistlerin tevhide iman etmemesinin getirdiği ekstra yan etkiler, yan sorunlardır. Nitekim tevhide iman edip, Müslüman olan Ateistler ve Deistlerde bu yan etkiler, yan sorunlar ortadan kalkıyor.

İnkarın asıl sebebinin, Müslümanların eylemleri ve tutumları olmadığını, İkrime'nin müslüman oluş hikayesi çok güzel özetliyor. Eğer İnkarın asıl sebebi, Müslümanların bazı eylem ve tutumları olsaydı; İkrime, babasının ve yakınlarının Müslümanlar tarafından öldürülmesine karşılık, memleketinin Müslümanlar tarafından ferhedilmesine karşılık, Müslümanlar tarafından yakalandığında öldürüleceğine dair bir talimata karşılık Müslüman olmazdı.

İslam ile arasındaki mesafesi, günümüzdeki bir Ateistin ve Deistin İslam ile mesafesinden kat kat fazla olan İkrime'nin durumu ibretliktir. Müslümanlara yapmadığı zulüm kalmamış, babası ve yakınları Müslümanlar tarafından öldürülmüş biri olarak İslama ve Müslümanlara olan nefreti göğü bile aşmıştı.

Müslümanlara karşı girişilen her türlü faaliyette aktif rol aldı. Bedir Savaşı'nda bulundu. Uhud Savaşı'nda müşrik ordusuna bağlı süvari güçlerinin sol kol kumandanlığını üstlendi. Müslümanlara karşı yapılacak mücadele ve savaşlarda maddi yardımda bulundu ve bizzat katıldı. Bedir'de babasının öldürülmesi sonrası intikam alma isteğiyle, Müslümanlarla mücadelesi daha önce bir ise bin oldu. Babasının intikamı için bütün Müslümanların öldürülmesini istiyordu.

Bedir ve Uhud'da öldürülen yakınlarının intikamı için 2 sahabeyi, bazı müşriklerle birlikte satın alıp, şehit edilmelerine neden oldu.

Benî Bekirlilerle birlikte Huzaalılara karşı ani bir baskın yaparak, uyumakta olan insanları öldürmeleri nedeniyle Hudeybiye barış anlaşmasının hükmü çiğnendiğinden, barışın sona ermesine sebebiyet verdi. Mekke Fethi sırasında müşrikleri örgütleyerek Müslümanlara saldırmış, bunun akabinde ölüm fermanı ilan edilmişti. Ölümden kaçmak için Yemen'e gitmeye karar vermişti.

Müslümanlardan manen fersah fersah uzaklaştığı gibi, Yemen'e kaçmak için bir gemiye binerek, bedenen de İslam'dan ve Müslümanlardan daha da uzaklaşmak isteyen birinden bahsediyoruz. Yemen'e gitmek için gemiye binen İkrimenin hem bedenen hem manen, Müslümanlar ve İslamla arasındaki mesafesi, doğu ile batı arasındaki mesafeden daha fazla olmuştu.

Hiçbir Ateist ve Deist, İkrime kadar bu denli Müslümanlara düşmanlık besleyerek, İslam'a olan mesafesi doğu ile batı arasındaki bir mesafeye ulaşmamıştır. Buna rağmen İkrime, gemide yaşadığı bir tehlike sonrası, tevhidin içerisinde yer alan belli başlı imanın şartlarını kabul edip müslüman olmuştu. O zaman Ateist ve Deistlere de, tevhidin içerisinde yer alan belli başlı imanın şartları delilleriyle sunulunca, sonuç alınmaya başlanacaktır. Biiznillah...

Nasipse devam edeceğiz…