Oruç Reis’de kardeşi İlyas’ın şehit olduğu deniz savaşında esir düşmüş ve yıllarca forsa olarak Hıristiyan gemilerinde çalışmıştı. Hızır Reis ağabeyi Oruç’u kurtarmak için çok büyük paralar harcamış fakat kendisini forsalıktan kurtaramamıştı. Sonunda Oruç reis bir yolunu bulup kürek mahkumu olarak çalıştığı gemiden kaçmayı başarmıştı.

Keza Türklerin en büyük denizcilerinden bir tanesi olan Turgut Reis ki; Hristiyanlar kendisine “ejder” manasına gelen “Dragut” ismini vermişlerdir. Bu büyük denizci dahi hayatının bir bölümünde forsa olmuştur. Hızır Hayrettin Paşa kendisi için büyük paralar ödemiş ve onu kurtarmıştır. Libya’nın başkenti Trablus’taki kabrini ziyaret etmiştim.

Bir levhada Hızır Hayrettin Paşa şunu söylediği yazmaktadır: “Denizcilikte benden yeğdir” İşte bu büyük denizcilerin hikayelerinin dizi film şeklinde televizyon kanallarında yayınlanması sadece ülkemizde değil bütün Müslüman devletlerde çok önemli moral motivasyon etkisi sağlamaktadır. Gerçek hikayeleri ise bu dizilerdeki senaryodan kat kat güzeldir. İspanya’da engizisyon mahkemelerinden sonra bütün Müslümanlar katledilmiş 800 yıllık Endülüs Uygarlığı yok edilmişti. Bu nedenle Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında Akdeniz’de devamlı bir savaş vardı.

Türk leventleri bazı Türk kaptanların emrinde Müslümanların namuslarını korumaya çalışıyorlardı. Bu nedenle bu cengaver Türk yiğitlerine “korsan” yakıştırması doğru değildir. Hollywood ve Batılı film yapımcıların tarihi baştan başa değiştirerek kendilerini üstün tutan Müslümanları ise küçük düşüren senaryolarına karşı bu diziler gerçeklerin ortaya çıkmasında da büyük bir öneme sahiptir.

Müslümanların her sahada yüzyıllar boyunca iman gücü ve teknolojik üstünlük sayesinde dünyanın hâkimi olmasını bırakın Avrupalıları, kendi vatandaşlarımıza bile anlatamadık. Hala Müslümanları vahşi ve barbar olarak gören zihniyet bütün dünyada etkin ve güçlüdür. Film endüstrisi ve medya eliyle yapılan propagandalar ile “İslam düşmanlığı” ve “İslamofobi” her yere yayılmıştır.

Gerçek ise asla böyle değildir. Örneğin dünyanın en büyük sivil katliamlarının yaşandığı Birinci ve İkinci Dünya savaşları Batılı ülkelerin doymak bilmeyen ekonomik hırsları yüzünden gerçekleşmiştir. Ne Afrikalılar ne de Asyalı halklar insanlığın utancı olan bu savaşları çıkarmamıştır.

Yazımın son bölümünde Türklerin en büyük cengaver ve yiğitlerinden Oruç Reis’e; “neden Baba Oruç denildiğini?” anlatarak son vereyim: Oruç Reis, Cezayir Beyi olduğu bir zamanda İspanyol işgalindeki Fas’a bir sefer düzenlemişti. Binlerce İspanyol’un kuşattığı Tlemsen’den çıkarak bir avuç askeri ile savaşmaya devam ediyordu. Sonunda 340 leventi ile birlikte bir ırmağın kenarına geldi.

Köprüyü yıkarak kendisini kurtarabilirdi. Lâkin ırmağın öte tarafında leventlerin feryadını duymuştu. Askerlerini öyle çok severdi ki hani bir baba evlâdını nasıl sever, aynen onun gibiydi. Geri döndü. Hâlbuki askerlik mesleği şunu icap ettirirdi. Cezayir’e gelip tekrar kuvvet kazanarak yoldaşlarının öcünü almak lazımdı. Lâkin Oruç Reis’e leventleri: “Baba Oruç” derlerdi. Şanlı Gazi, leventlerine kıyamadı. Tek kolu ile kendisinden sayıca çok fazla olan İspanyol askerlerinin üzerine atıldı ve savaşarak ağabeyi İshak Bey gibi Fas topraklarında şehit düştü, vesselam…