Hasdal kışlasındaki askeri cezaevinde Balyoz davasından tutuklu sınıf arkadaşlarımı ziyaret etmiştim. Bana “dindar adam kindar olur” diyerek kendilerini utandırdıklarını söylediler. Gerçekten de o zaman Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları ile ordudan atıldığımda kimse bizi teselli etmemişti. Ben ve benim gibi YAŞ kararı ile atılan arkadaşımı kendilerini ziyaret ederken görünce utanmış mahcup olmuşlardı. Kendilerini dilim döndüğünce teselli etmeye çalıştım. Rızkı verenin Allah olduğunu, Allah bir yerden kaparsa bin yerden rızık vereceğini söyledim. Aradan yıllar geçti ve Balyoz davasından beraat ettiler. Lakin bu sefer onlara kumpas kuran yine elebaşları benim sınıf arkadaşlarım olanların peşine düştüler. Haklıydılar zira sahte deliller ile gelecekleri karartılmış amiral olma imkânları ellerinden alınmıştı. Şimdi bu sefer onlar, paralelcilerin peşine düştüler ve bu sefer tutuklatanları, tutuklamaya başladılar.
Bana ve arkadaşlarıma yapılan zulüm ve haksızlıklardan dolayı bu iki dehşetli örgüte yani paralel yapı ile darbeci Siyonist uşaklarına acımamam gerekir. Fakat nedense özellikle sınıf arkadaşlarımın başına gelen hallerden dolayı çok üzülüyorum. Geçmişe dönüp keşke onlara her iki yol ve düşüncenin de  yanlış olduğunu hatırlatabilseydim diye kendime hayıflanıyorum. 
Maalesef yaşadığımız olaylar gençliğin de tesiriyle nasihat etmeye değil kavga ederek mücadele etmeme sebep olmuştu. Hem Fetullahçılarla hem de darbeci Marksist arkadaşlarımla mücadele ederdim. Asker olmamıza rağmen defalarca kavga ettim. Bazen yumruk yumruğa, alt alta üst üste kavgalarım olmuştu. Allah affetsin, mücadele etmek o yıllarda böyle oluyordu. Gerçi akla gelmeyecek kadar büyük tahrikler yapılıyor namazla niyazla dalga geçiliyordu. Donanmada dahi bunlarla kavgaya devam ettim. İşin ilginç tarafı bunca kavga ve dövüşe rağmen donanmada en güzel görevler de bana nasip oluyordu. Silah elektronik subayı olarak donanmamızın en önemli savaş gemilerinde dünyanın en etkili silahlarını kullanma fırsatı bulmuştum. Atışlarımızda hep başarılı oluyor ödüller kazanıyorduk. Ne günlermiş yahu…
Her ne ise… Bahriyede yaşadığım acı tatlı bu olayların hesabı şimdi görülüyor. Yapılan fenalıklar unutturulmaya çalışılsa da bir şekilde işte böyle gündeme gelip ortaya çıkıyor halkımız dava ve hukuk mücadeleleri ile bir şekilde aydınlatılıyor. Zaten gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır. İstesen de istemesen de işte böyle önüne aniden çıkıverir.
Şu anda devam eden ve yeni açılacak dava süreçlerinin öyle birkaç celsede biteceği yok. Bu hamur daha çok su götürür. Nitekim çok sayıda insanın şikayetçi olduğu 28 Şubat davası 18 Temmuz 2016’da devam ediyor. Darbeciler yaptıkları fenalıkları unutuldu zannedip beraat etmeyi düşünüyorlar. Ne de olsa Ergenekon ve Balyoz davasında olduğu gibi Paralel yapının murdar ettiği davalar gibi bir sonuç bekliyorlar. Fakat buna güç yetiremeyecekler zira o çok güvendikleri paralel savcı ve hakimlerin çoğu yurt dışına kaçmış durumda.  Çok fazla ümitlenmesinler. Şimdiki hakim ve savcılar ise adaletin ortaya çıkmasına gayret ediyor.  Zira 28 Şubat davası kamuoyu önünde cereyan etmiş, tanklar yürümüş, hükümet düşürülmüş, ülke defalarca hortumlanarak ekonomik kriz içine düşürülmüştür. Bu kadar fenalığın aşikare işlendiği bir suçtan beraat verecek hâkimlerin aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir, vesselam…