Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ankara’da basın mensuplarıyla bir araya gelerek gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’de devam ettiği katliam ile ilgili konuşan ve bu durumun bölgede tehlikeye neden olduğunu dile getiren Fidan, “Bu savaşın yayılması ciddi bir tehlike. Biz bunu Batı toplumlarına ve Doğu toplumlarına da anlatıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklaması şu şekilde:

Sayın Bakanım, Gazze'de artan katliam yine Kızıldeniz bünyesinde artan gerilimler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bu çatışmaları durdurma konusunda başarısız olması bağlamında ülkemizin bu karmaşık durumları ele alma ve etkili bir dış politika geliştirme stratejisi nedir? Yine biraz evvel konuşmanızda bahsettiniz. Bölgede silahlanma ve güç arayışı artacak. Amerika Birleşik Devletleri farklı çatışma alanları oluşturacak demiştiniz. Kızıldeniz bunlardan bir tanesi olabilir mi?

"Bölgede çeşitli ülkelerin farklı meseleleri var"

Kızıldeniz yani bu bir alanı. Özellikle Yemen'de ikmal yollarına yönelik saldırılar da bir denklem. Biliyorsunuz bölgede yani Filistin sorunu olsun olmasın çeşitli ülkelerin farklı meseleleri var Amerika'yla ve Batı’yla. Bu çok boyutlu bir yaptırım savaşı, zaman zaman istihbarat savaşı, zaman zaman da fiili askeri çatışmaya ve eyleme doğru evriliyor.

Bütün alanlarda devam eden bir çatışma süreci bu. Şimdi Kızıldeniz'deki özellikle ticaret yollarına yönelik faaliyet Amerika'nın bunu kontrol altına biz almak istiyoruz diye Batıyla bir ittifak oluşturma çabası, bir deniz ittifakı ve buna yönelik bir ortak operasyon başlatması meselesi. Tam da bizim aslında dikkat çektiğimiz eskalasyonu, yani bölgesel yayılmayı içeren bir konu. Bu bölgesel yayılma meselesi, savaşın yayılması ciddi bir risk.

Bu esasen, başka denklemlerin de hesapta olduğunu ortaya koyuyor. Devam eden, paralel devam eden başka çatışmalar var. Onların aslında yürürlükte olduğunu, değişik formlara büründüğünü de gösteriyor bize.

Bunların çeşitli şekilde harekete geçirilmesi, ne kadarı Filistin için ne kadarı diğer yürüyen önceki hesaplar için onu tabi daha farklı değerlendirmek gerekiyor. Ama günün sonunda şu anda bölgede olan her şey Filistin meselesiyle Gazze’de yürüyen katliamla direkt ilintili görünüyor. Bu savaşın yayılması ciddi bir tehlike. Biz bunu Batı toplumlarına ve Doğu toplumlarına da anlatıyoruz.

Devletler gerektiği kadar sert tavır almazlarsa, tedbir almazlarsa kamuoyları bu konudan tatmin olmazsa, kamuoyu çeşitli gerekçelerle bu meseleyi kendi eline almaya yönelebilir. Bu radikal örgütlere zemin hazırlar.

Bazen söylüyorlar ya, işte niye Türkiye bu kadar sert tavır koyuyor?  Diyorum ki Türkiye'deki seçilmiş bir lider var. O, toplumun duygularına tercüman olmak zorunda. Millet, devletin ve siyasetin kendi düşüncelerini yansıttığını görmek istiyor.  

"Devletler yeri geldiğinde onların hislerine tercüman olmak zorundalar"

Ama bazı ülkelerde, bu tür net tavırlar konulmadığı için oralarda örgütlerin kendilerine zemin bulabildiklerini görüyoruz. Dolayısıyla devletler toplumları için varlar, yeri geldiğinde onların hislerine tercüman olmak zorundalar.

Bu türden sert kırılmaların olduğu dönemlerde, bölgede toplumsal hareketlilik oluyor. Şimdi bölge rejimlerini en fazla yıpratan konuların başında hep Filistin meselesi gelmiştir. Yani buradaki Batının ikircikliği ve Batıya buna yönelik gerekli tavrın konulamaması, tersine giderek daha da müzahir olunması, toplumsal tabanda her zaman için bir kaynamaya yol açmıştır, siyasal reaksiyona yol açmıştır.

Bu reaksiyon zaman zaman örgütlenmeye gitmiştir. Zaman zaman daha radikal formlara gitmiştir, silahlı eylemlere dönüşmüştür ve daha sonra da başka şekilde kontrolden çıkıp başkalarının kullandığı araç haline de dönüşmüştür. Bu büyük bir risk.

İsrail, Lübnan’da Salih Auri’ye suikast düzenledi. Bunu savaşın bölgeye yayılma eğilimi göstermesinin bir emaresi olarak yorumlayabilir miyiz?

Ben İsraillilerin Lübnan'la savaşa girmemek için kendilerini zor tuttuğunu düşünüyorum. Ama hep söylüyorum. Bu yol çıkmaz sokaktır. Öyle bir şey olursa bu savaş tabii ki bitmez. Tam tersine, meselenin çözülmesi isteniyorsa, barış ve iki devletli çözüme odaklanmak lazım.

"Salih Aruri’yi Hizbullah koruyordu"

Tehditleri zor kullanarak ben elimine edeceğim dediğiniz zaman, burada belli şeylerin olacağını öngörmek zor değil açıkçası. İsrail'in de Lübnan'daki bu operasyonu baktığınız zaman şöyle bir şey var. Bir Hizbullah hedefini, Hizbullah yöneticisini vurmuyor ama Lübnan’a ben senin üstünde uçuyorum, takip ediyorum mesajını veriyor.

Salih Aruri’yi Hizbullah koruyordu. Hizbullah’ın kontrolündeki bir bölgede oldu bu. Yani Hizbullah üzerinden bir çatışma ve savaş geliştirebiliyor…

Dediğim gibi havadan operasyon yaptığınız zaman işte bölgenin önemi kalmıyor. Nerede olursanız olun vuruyor. Hizbullah buna nasıl aksiyon gösterecek? Yani tamamıyla savaşa girerek mi reaksiyon gösterecek yoksa misilleme yaparak mı? Bugün gelen raporda 3 askeri hedefe saldırdık diyorlar. Başından beri savaşın ilk gününden beri ortaya koyduğu aslında tavrın bir devamı. Burada daha farklı bir şey yapılmış değil.

Gazze’deki sürecin gidişatını nasıl görüyorsunuz? Bu mesele daha ne kadar devam edecek? 2024 Ocak- Şubat gibi biter mi? Ne düşünüyorsunuz?

Uluslararası toplumun bu süreci engelleme yolunda herhangi bir çaba göstermemesi, sistem için ciddi bir kırılma anı olmuştur. Bunun etkilerinin tabii ki konuşulması gerekecek. Her ülke kendisine bundan ağır dersler çıkarmak durumundadır. İttifakların o kadar işe yaramadığını, yarın bir gün aynısı kendilerinin başına gelirse hiç kimsenin bir şey yapmayacağını düşünenler olacaktır.

Bölgedeki güç dengeleri değişmeye başladıkça, politik tavırların da değişeceğine inanıyorum. Bu o bölgede ABD’nin ve İsrail’in en yakın arkadaşı olduğu var sayılan ülkeler için de geçerli. Şu anda alınan tavırlar, dostluktan ya da düşmanlıktan alınmıyor, çaresizlikten alınıyor. ABD’nin ya da bazı Batılı ülkelerin İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermeleri ciddi bir sorun. ABD’nin İsrail adına savaşmakta olduğu bir denklemde bölge ülkeleri karşı gücü geliştirmek isteyecektir. Gazze’deki türden katliamların bir daha olmasını istemeyenler, bundan sonra çok büyük bir silahlanma ve güç arayışına girebilirler diye düşünüyorum.

Gazze’de yaşananlar, Batı’nın ve Avrupalıların bütün repütasyonlarını, bütün biriktirdikleri krediyi bir anda kaybetmelerine yol açtı. İnsanlık nezdinde, özellikle bizim jenerasyonlar nezdinde tüm kredilerini harcamış oldular. Bunu geri kazanmaları kolay olmayacak.

Ukrayna Rusya meselesindeki tavırlarının tersine, Gazze konusunda bambaşka bir yerde durmaları, iki yüzlülüğün tavan yaptığı yerdir. İlke, erdem ve ahlaktan bahsedemiyorlar. Bunları tümüyle yok sayıyorlar. Tüm bunların, çok büyük bir jeostratejik kırılmaya zemin hazırladığını görüyorum.

Bu süreçte bizim ilk defa ortaya koyduğumuz pratikler var. Bölge ülkeleri olarak, İslam dünyası olarak, Gazze meselesinde ilk defa bir temas grubunun oluşturduk. Sistemli bir şekilde belli yerlere hep birlikte baskı yapmamız, argüman üretmemiz önemli. Hep birlikte olmamız, aynı pozisyonu korumamızı, söylem birliğini de sağladı.

Gazze’de katliamlar, geçmişteki büyük katliamlara göre düşük yoğunluklu olarak devam ediyor. Fakat sürekli var. Bu çerçevede Müslüman ülkelerle yaptığınız görüşmelerde, İsrail’e tavır koyma, tedbir amaçlı öneriler konuşuldu mu? Türkiye’nin Müslüman ülkeleri harekete geçirmek için ne gibi çabaları var?

"Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ilk defa ortak bir zirve yaptılar"

Bu, Gazze’de bizim tanık olduğumuz üçüncü savaş.  Filistin meselesini de yakından takip eden bir ülke olarak, bu konuda daha hazırlıklı ve tecrübeli olduğumuzu, elimizden geleni de yaptığımızı düşünüyorum.

Birincisi, farklı politika olarak, hep beraber hareket etmenin daha etkili olacağı tezini tedavüle soktuk. İmkanlar dahilinde bunu hayata da geçirdik. Nitekim Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ilk defa ortak bir zirve yaptılar. Önerimiz zirvenin nihai bildirgesinde de kabul edildi. Bu bir manifesto olması açısından önemliydi. Bu konular etrafında bir araya gelebiliyor olmak önemli. Bu işin takipçisi olmak için kurulan Temas Grubu’nun ortaya koyduğu çabalar, çalışmalar, dünyadaki güç merkezleriyle temaslar hakikaten önemli. Bu sayede, muhataplarımızın, yaşanan problemin nereye gittiğini, nereye evrildiğini bizim dilimizden dinlemelerini sağladık. Bunun büyük büyük bir tehdidi, küresel bir tehdidi beraberinde getirdiğini onlara anlatmamız da önemliydi.

Diğer taraftan tabii yani bu temasları yaparken İslam ülkeleri olarak, bölge ülkeleri olarak neler yapabileğimiz konusu önemli. Olay, tabiatıyla askeri bir olay. Amerika'nın kayıtsız şartsız, Batının kayıtsız şartsız İsrail'e destek verdiği bir yerde bölgedeki tabii ki güç kullanma imkanı yok. Dolayısıyla bu meseleye yaklaşırken daha farklı teknikler üzerine yoğunlaşmamız lazım. Burada özellikle bölge ülkelerinin, kendilerine önemli dersler çıkardığını düşünüyorum. Daha farklı bir dayanışma ruhu içerisinde olduklarını düşünüyorum

"Rekabet denklemi başka bir yere evrildi" 

Daha da önemlisi Rusya'nın ve Çin'in tabi burada daha farklı bir pozisyonlanma içerisinde olduğunu, yani bölgedeki rekabet denkleminin başka bir yere evrildiğini de görmek lazım. İslam dünyası olarak bizim yapmamız gereken çok şey var. İsrail'le ilişkilerden bahsediliyor zaten. Hani İsrail'le ilişkisi olan çok fazla bir ülke yok açıkçası. Dolayısıyla esas tavır, Batıya konulmalı. Buna karar vermek lazım. Yani İsrail'in arkasında kayıtsız şartsız duran ülkelere tavır konulacak mı koyulmayacak mı? Soru bu olmalı. Çünkü İsrail'le birçok ülke ilişkiyi başlatmamış zaten. İsrail kritik konuların hepsinde başka türden yoluna devam ediyor.