İnsan toplum halinde yaşayan bir varlık. Doğumla başlayan hayatı ailesiyle beraber sürer. Büyür, eğitim çağına gelir, okula gider, okul arkadaşları edinir, evlenir, çocukları olur…
Bir değirmen misali dönen hayatta güzel işler yapmak, başarmak, mutluluğu yaşamak, hayırlı insanlardan olmak ister.
Hayatta başarılı olmak elbette kolay değil. Huzur ve mutluluğu yakalamak da. Bu nedenle düşünmek, çalışmak, üretmek, paylaşmak gerek.
Toplum halinde birlikte yaşadığı insanlarla bir araya gelmek, birlik ve beraberlik içerisinde yardımlaşarak hayatın ağır yükünü paylaşmak zorunda insan. İnsan, görev ve sorumluluklarla iç içe yaşadığı hayatı en güzel bir biçimde değerlendirmek durumunda. Edindiği bilgiler, yaşadığı tecrübeler hayatını olumlu açıdan etkiler.
Başarılı olma yolunda edinilen bilgiler, tecrübeler kadar, verilen desteklerin önemi de büyüktür. Pek çok insan; ailesinden, çevresinden gördüğü maddi ve manevi desteklerle başarıyı yakalayabilmiş, iyi bir makam ve mevkie gelmede yine böylesi destekler etkili olagelmiştir. Sırtını güçlü çevrelere dayayan pek çok insanın bu güç nedeniyle önemli makamlara yükseldiği, başarılı ve etkili isimler olduğu da çoğu kez görülmüş ve duyulmuştur.
Zenginliğiyle tanınan kimi insanların zenginlikleri, zengin bir babaya ya da önemli bir mirasa dayandırılmaktadır çoğu kez.
Bu ve benzeri örnekler başarıda, makam ve mevkide ya da zenginlikte maddi ve manevi desteğin önemini elbette belli ölçüde yansıtmaktadır.
Ne var ki işin daha önemli bir yönü bu desteklerin çekilmesi halinde, destek alanın acı durumu. Desteğe güvenen, ona dayanan, onsuz olamayan insanın ani düşüşü…
Atalarımız, “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür” sözüyle bu acı hali ne güzel ifade ederler.
İnsan elbette çevresinden güç, kuvvet ve destek alacak. Ama nereye kadar?
Kendine güvenmeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan insanı hiçbir destek ayakta tutamaz. Boş bir çuval dik durur mu? Taşıma suyla değirmen döner mi? Ne zamana kadar? Su bittiğinde hangi güç değirmen taşını çevirecek?
İnsan için asıl sermaye kendi birikimidir. Kalıcı olan; alın teriyle, beyin gücüyle, güven duygusuyla geliştirdiği gerçek sermayedir.
Zenginlik tükenir. Mal yanar, sermaye biter. Bir yangınla her şey kül olur. Destek aldığımız insan ölür. Yalnız ona dayandığı için yapayalnız kalırız.
Ama sermayemiz; kendimiz, beynimiz, emeğimizse… bu tür sıkıntıları aşmak kolay. Kısa bir süre sonra emanet sermaye ile değil gerçek sermayemiz ile yolumuza yürürüz.
Şirin’ine kavuşmak isteyen Ferhat dağları deldi kendi gücüyle. Büyük kahramanlar iradeleriyle, kararlılıklarıyla nice zaferler kazandılar. Sevgili Peygamberimiz, “Sağ elime güneşi, sol elime ay’ı verseler yine de bu ilahi gerçekleri dile getirmekten vazgeçmem” dedi.
Ölene, bitene, eskiyene, çürüyene değil, eskimeyen değerlere bağlanmamız gerek. Sevgili Peygamberimiz Allah’a kul olmamızı istedi bizden. Ebedi ve ezeli olan Allah’a dayanmamızı, yalnızca ona ibadet edip yalnızca ondan yardım dilememizi öğütledi.
Ecdadımız zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih ettiler, kendileri oldular, kendilerine güvendiler, sırtlarını başkalarına dayamadılar. Başkalarına minnet etmediler. Kendi değerleriyle var oldular. İzzete sarıldılar, aziz oldular.
 Yaşadığımız sürece yalnızca başkalarının desteğiyle değil, asıl kendi değerlerimizle ayakta durmaya çalışalım.
Ağacın kuruyacağını, insanın öleceğini unutmayalım.
 Kendimize güvenelim, kendimizi geliştirelim, öğrenelim, eğitelim. Birikimlerimizi artıralım. Kendi değerlerimizle; başarıya, mutluluğa, huzura koşalım.
Selam ve dua ile…