Bediüzzaman Said Nursi yaşadığımız asırda materyalizm ve dinsizlin kuvvetlendiğini görmüş bunun çaresi olarak imanı tahkiki hale getirerek kuvvetlendirmek gerektiğini düşünmüştü. Bu maksatla Risale-i Nur Külliyatı denilen eserleri yazmış ve neşretmişti.

Daha önceki yüzyıllarda yaşamış olan alimler genellikle tarikat yolu ile halkı irşat edip İslamiyeti kuvvetlendirmeye çalışmışlardır. Bu maksatla tekkelerde uzun yıllar boyunca iman ve istikamet dersi alarak nefsini arındırmaya çalışan dervişler İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

Özellikle sevgi ve muhabbeti esas alan Mevlana Celaleddini Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi zatlar tasavvuf yolu ile Anadolu insanını irşat etmiş ve milyonlarca insanın Müslüman olmasına vesile olmuşlardı.

Fakat günümüzde tarikatlar büyük hücumlara uğramış adeta yok edilmeye çalışılmıştır. Birçok şeyh yurt dışına çıkarak tasavvuf yolu ile İslam’a hizmet mesleğini çok zorluklar içinde yapmak zorunda kalmıştır. Çünkü tekke ve medreseler kapatılmış tasavvuf ve tarikata yaşam izni verilmemiştir.

Bazı kimseler çıkıp din ve vicdan özgürlüğünden bahsetse de siz bu insanların sözlerine aldanmayınız. Türkiye’de neredeyse 100 yıldan beri din ve vicdan özgürlüğü ciddi anlamda yoktur. Tam tersine devlet tarafından seküler ve materyalist bir sistem halkımıza dayatılıp insanlarımızı zorla dinsiz yapmaya çalışmışlardır.

Öyle ki derin devlet elemanları defalarca kumpaslar kurmuş esrarkeşleri toplayarak “Şeriat isteriz” diye sloganlar attırmış sonrasında da hiç alakası olmayan şeyhleri ve inançlı insanları “İstiklal Mahkemesi” kurarak acımasızca idam etmiştir. Zaten korkudan şeyhlerle göz temasından dahi kaçan insanlarımız bu sefer büsbütün tarikatlardan korkmaya başlamışlardır.

Devlet yönetimini ele geçiren dinsiz ve Allah’tan korkmayan insanlar; bu sefer tarikatla dinle alakası olmayan insanları “şeyh” diye piyasaya sürerek tasavvuf yolunu büsbütün kapatmaya çalışmıştır.

Dindar insanlara karşı yürütülen bu amansız savaşa ve bütün bu zorluklara rağmen Bediüzzaman asla yılmamış iman ve Kuran mesleğine devam etmiştir. Defalarca hapse atılmış beraat ettiği halde Anadolu’nun ücra köşelerine sürgün edilmiştir.

Bu sürgünler ve zindanlar Bediüzzaman’ı yıldırmamış eserlerini yazıp neşretmesine engel teşkil etmemiştir. Sadece kitap yazarak değil aynı zamanda iman hizmetinde daha önce pek görülmeyen usul ve yöntemleri de uygulamaya çalışmıştır. Örneğin tarikat ve tasavvuf yerine Kuran ve sünneti esas alan bir meslek takip etmiştir. Tekke ve şeyhliğe gerek kalmadan İslam’a hizmet yollarlını ortaya koymuştur.

“Zaman tarikat zamanı değil iman kurtarmak zamanıdır” diyerek kendisini dinleyenlere Kuran ve sünnet dersi vermiştir. Kendisini şeyh olarak değil medrese hocası olarak tanıtmıştır. Tasavvuf  mesleğinin İslam’a hizmet için tek yol olmadığını bilfiil göstermiştir. İşte Bediüzzaman’ın mesleğinde şeyhlik, mercii haslık, vekillik, başkanlık ve patronluk yoktur.Onun tarzı kardeşlik ve uhuvvet üzerinedir. Lemalar isimli kitabında şöyle der:

“Risale-i Nur Mesleğinin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz”.

Bediüzzaman’ın en çok nefret ettiği hususların başında kendisine makam verilmesi ve diğer insanlardan üstün tutulmasıdır. Bu şekilde ziyaret edenleri kabul etmez görüşmek dahi istemezdi. Fakat Kuran ve sünnet üzere bir soru sorulduğu zaman bütün işlerini bir kenara bırakıp sual eden insanlara yardım etmeye çalışırdı.

Günlük işlerinden yani elle yazılan eserleri düzeltme tashihten fırsat buldukça; insanları dini kitapları okumaya davet eder yazmış olduğu mektuplarla kitap okumayı teşvik ederdi. Barla, Kastamonu ve Emirdağ mektupları hep bu konular üzerine yazılmış olup dileyenler kitap haline getirilmiş bu mektupları okuyabilirler.

Bediüzzaman’ın eserlerini okuyarak imanını güçlendiren milyonlarla insan vardır. Bu makaleyi kaleme alan kişi de Risale-i Nur eserlerini okuyup çok istifa etmiştir. Hatta Mektubat isimli eserinden yararlanarak İstanbul Üniversitesinde doktora tezi yazmış jüri üyelerinden oybirliği ile geçer not almıştır. “Malikiyet ve Serbestiyet Çağı” isimli eserimi incelemek isteyenler internetten kolayca satın alabilir kitap almak için çarşıya pazara çıkmadan evinde okuyabilirler. Yeter ki gelecek konusunda Bediüzzaman’ın öngörülerini öğrenmek istemiş olsun.

Kuran’ın ilk emri olan okumayı ihmal etmemek özellikle bu zamanda boynumuzun borcudur, vesselam…