Fakat bu durum, tarihçilerin kendisi hakkında yazılar yazmasını engellemez. Özellikle Genelkurmay başkanlığının askeri arşivlerinde Nursi hakkında çok sayıda belge mevcuttur. Bu belgelerin çok az bir kısmı neşredilmiş okuyucuların bilgisine sunulmuştur. Kendi kitaplarından bir tanesinin giriş kısmında şu bilgiler yer almaktadır: “Birinci Harb-i Umuminin patlamasıyla, Erzurum’un Pasinler’in dağlarına ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri… yazıyordum” diyerek çok az da olsa bundan bahsetmiştir. Ruslar, Van ve Muş tarafını istila edip, üç fırka ile Bitlis’e hücum ettiği sırada Bitlis Valisi Memduh Bey ile Komutan Ali Çetinkaya, Bediüzzaman’a : “Elimizde bir tabur asker ve iki bin kadar gönüllünüz var; geri çekilmeye mecburuz” demiştir. Bediüzzaman ise “Etraftan kaçıp gelen ahalinin ve hem de Bitlis halkının malları çoluk çocuk ve çocukları düşman eline düşecek; biz mahvoluncaya kadar dört beş gün mukavemete mecburuz” diyerek savaşmaya devam etmiştir.

Bediüzzaman, 300 gönüllü ile geceleyin Nurşin tarafına, düşman eline geçme ihtimali bulunan topları kurtarmaya gitmiştir. Bediüzzaman’ın kumanda ettiği askerler, bütün topları kurtararak Bitlis’e getirir ve burada Ruslara büyük kayıp verdirir. Ruslar, savaşta buradan daha ileriye geçememişlerdir. Bediüzzaman, askerlere cesaret vermek için siperlere girmeyerek avcı hattında dolaşırdı. Dört mermi yarası almasına rağmen askerlerin cesareti kırılmasın diye geri çekilmez. Diğer komutanlar; Aman geri çekilsin diye uyardığı halde “Bu kâfirlerin güllesi beni öldürmeyecek” diyerek şehit olma arzusu ile savaşırdı. Bitlis’te çarpışırken düşmanın üç siper hattını geçerek ilerlemeye muvaffak olmuştur. Fakat ağır bir şekilde yaralanmış hatta ayağı da kırılmıştır. Bu halde 33 saat kendisini gizleyebilmiş ise de sonunda Ruslara esir düşmüştür. İki yıl esarette kaldıktan sonra Bolşevik İhtilalinden yararlanarak esir kampından kaçmaya muvaffak olmuştur. Varşova ve Sofya üzerinden İstanbul’a gelmiş ve cesaretinden ve kahramanlıklarından dolayı savaş madalyası ile taltif edilmiştir. Daha sonra Darül Hikmetül İslamiye’de ordu temsilcisi olarak görevlendirilmiştir.

Milli mücadele yıllarında İngilizler’e karşı mücadelesinden dolayı Ankara’ya davet edilmiş buraya gelince merasimle karşılanmıştır. Hatta Atatürk, “Sizin gibi bir kahraman hoca bize lazımdır” demiş fakat namazın önemine dair beyannamesi ve konuşmalarından rahatsızlık duyduğunu ifade etmiştir. Bütün bu çalışmaları Meclis ve devlet kayıtlarında mevcut olup araştırmacıların dikkatini çekmeyi beklemektedir. Fakat ne yazık ki birçok dindar insan gibi üniversitelerin ve askerlerin hışmına uğramıştır. Aleyhinde olacak her şeyi yazmayı marifet sayan tarihçiler ne gariptir ki onun kahramanlığından bir kerecik olsa dahi bahsetmemişlerdir. Bu nedenle kendisi övgüden rahatsız olduğu halde böylesine önemli başarılarından bir parça bahsetmek gerekmiştir, vesselam…