Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasındaki göçmen kriziyle ilgili anlaşma 20 Mart’ta resmen yürürlüğe girdi. 22 Mart’ta dabirliğin başkenti Brüksel’de düzenlenen 34 kişinin ölümü ve 170 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı saldırılaroldu. Üst üste yaşanan bu tarihi olaylar AB’yi tekrar gündeme oturtturdu. Bir yılan hikâyesine dönen Türkiye’nin AB ile ilgili macerasını hatırlamaya çalışalım. T.C.’nin ve birtakım kuruluşlarımızın AB’ye girmemiz için 57 senedir büyük bir uğraşı ve çaba gösterdikleri bir gerçek. Bu olaya bu kadar angaje olmamız ve fazla ısrarcı olmamız ne kadar doğru ne kadar yanlıştır. Avrupa Birliği bir Avrupa projesidir. Bu projenin üzerine bina edildiği ortak değerler, Batı’nın ortak değerleridir. Bu ortak değerlerde, kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik değerlerdir. Bunların kökeni de Roma hukuku, Yunan felsefesi ve Hristiyanlık inancına dayanır. ABkısaca, hizmetin, malın, paranın ve emeğin serbest dolaşımı gibi, kumarın, uyuşturucunun p…… ve her türlü ahlaksızlığın da serbest dolaşımıdır. Batının sahip olduğu kültürel, siyasi ve ekonomik değerler çıkar amaçlıdır. Batı, emperyalist bir düşünce ve kültüre sahiptir. Yani Batı’nın kutsalı; çıkarıdır. Bu çıkarları uğruna tarih boyunca hep saldırgan olmuşlardır. İnsanları eyleme geçiren düşüncelerdir. Düşüncelerde insanların inançlarından, kültürlerinden ve geleneklerinden beslenir. Batı bu saldırganlığını sahip olduğu bu medeniyetinden almaktadır. Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı sonunda, Mondros Mütarekesi imzalanması sonucu elde kalan son Osmanlı parçası olan Anadolu yarımadasının paylaşımını planlayan Batı’nın emperyalist devletleri harekete geçerek, bu toprakların büyük bir kısmını işgal ettiler. Bu emperyalist saldırgan devletlere karşı destanlar yazılarak bir Kurtuluş Savaşı verildi ve büyük bir zafer kazanıldı. Bu zaferin ardından Batı’nın değerleri, T.C.’nin kurucuları tarafından ideal ve örnek medeniyet kabul edilip ona ulaşılması için Türk Milleti’ne hedef gösterildi. Öte yandan, İstiklâl Marşı’nın büyük şairi Mehmet Akif Ersoy da Milli Marşımızda diyor ki; “Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.” Ve yine Çanakkale Destanı’nın satır aralarında Avrupalıyı ve medeniyetini vahşetin temsilcisi, kahpe ve yüzsüz olarak tanımlıyor. Bir milletin, kendisine saldıran ve kendisini yok etmek isteyen değerlere karşı savaşıp, sonrada kurtuluşu ona sığınmakta araması, onu hedeflemesi, onunla bütünleşmeyi arzulaması düşündürücü, üzerinde durulması gereken bir durumdur. Bir kısım elit dediğimiz tabaka tarafından 200 yıldan fazla bir zamandır devam eden, hayal edilen, imrenilen ve özenilen bir hedeftir batılılaşma. T.Cumhuriyeti, 31 Temmuz 1959 yılında resmen o zamanki ismi Avrupa Ekonomik topluluğu olan Avrupa Birliği’ne üyelik başvurusu yaptı. Dile kolay tam 57 yıl oldu. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve bir de baktık ki bir arpa boyu yol almışız. Bu tekerleme sanki Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğu için özel olarak söylenmiş bir söz. Gelecek yazıda AB’nin ilginç yolculuğuna devam etmek umuduyla.