Allah, Türkiye’ye çok değerli yeraltı ve yerüstü zenginlikler vermiştir. Fakat bunları kullanmakta çok acemice hareket ettiğimiz için güçlü bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştiremiyoruz.

Elbette her 8 ila 10 yılda bir ABD ve Batı devletlerinin kışkırtmaları sonucunda gerçekleştirilen askeri darbeler, ekonomimizin güçlenmesine engel olmaktadır.

Ecdadımız Osmanlı devleti gibi ekonomik olarak büyüyebilmek hatta dünyanın en güçlü devletlerinden birisi olmamız için her şey hazırdır. Fakat devletçi anlayış ve bunun sonucunda ortaya çıkan gelir dağılımının bozukluğu gelişmemizin önündeki en önemli engellerden bir tanesidir.

Devlet kaynaklarını “Yağma Hasan’ın böreği” şeklinde gören ve haksız kazanç elde eden insanların yol açtığı bu gayri ahlaki anlayış var olduğu sürece işimiz bir hayli güçtür. Fakat yapılan yanlışları düzeltmek ve başarılı olmamamız için hiçbir neden yoktur. Yeter ki; bu makalede bahsetmiş olduğum bazı temel ilkeleri iyice anlayıp hayata geçirelim. Allah’ın izni ile Osmanlı Devletinin ulaşmış olduğu zirveye bizlerde kolaylıkla ulaşabiliriz.

Endüstri ilişkileri, kayıtdışı ekonomi, mülkiyet sistemi ve kalkınma konusunda çok sayıda çalışmam var. Bunların bir kısmını kitaplaştırma imkânım da oldu. Umarım devlet büyüklerimiz bu çalışmalarımdan ve bu makaleden istifade ederek gerekli çalışmaları yaparlar.

Batı dünyasının ekonomik olarak gelişmesinde serbest piyasa düzeninin çok önemli bir rolü olmuştur. İslam dininin 14 asır önce hayata geçirdiği özel mülkiyet uygulamalarını hayata geçiren Batı Avrupa ve ABD gibi ülkeler, acımasızca uyguladıkları sömürgecilik sayesinde dünyanın en büyük ekonomilerini meydana getirmişlerdir. Örneğin bir ABD cep telefonu şirketinin tek başına meydana getirdiği iş hacmi; ülkemizin gayrisafi milli hâsılasını geçebilmiştir.

Bu meseleyi bir çok makalemde işleyip geniş izahlar yaptığım için bu makalede daha fazla üzerinde durmayacağım. Lakin ekonomik gelişme için çıkmaza girdiğimiz en önemli konunun “devletçilik” anlayışı olduğunun bir daha altını çizmek istiyorum.

Allah’ın bu İslam kahramanı milletimize sunduğu petrol kadar değerli bir maden olan bor üzerinde durmak gerekiyor. Bu konuda değerli Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. İlker Çandır beyefendiye bazı sorular sordum. Bor madeni hakkında bilmediğim bir çok hususu öğrendim. Bu hususları makale sınırları içine sığdırmak güç olsa da elimden geldiği kadar özetleyerek arz etmek istiyorum.

Bor minerali, denizde de bulunabilmektedir. Fakat maden yatağı şeklinde bulunduğu yerlerin başında Batı Anadolu toprakları yer almaktadır. Bor Arama ve etüt çalışmaları sonucunda ülkemizde yeni maden yatakları bulunmuştur. 550 Metre  kalınlığinda çok net cevher sahalarına sahip durumdayız. Bu devasa ölçülerde bir bir kalınlık olup dünyada bulunan en önemli yataklardır.

Sadece bir maden yatağının dahi büyüklüğünü anlayabilmek için ABD’nin bütün keşfedilmiş rezervlerinden daha büyük olduğunu söylemek yeterli olacaktır. 2003 Yılında yapılan bir sunumda 600 senelik dünya bor ihtiyacını tek başıyla karşılayabilen bir ülke olduğumuz ifade edilmiştir. Güncellenen yeni bilgiler ve rezervler sonucunda dünyadaki “ticari bor” miktarının %90’ından daha fazlasına sahip olduğumuz gerçeğini bilmek gerekiyor.

Bor’un maden yatağı olarak bulunması dünya üzerinde nadir görülen bir durumdur. Örneğin Bolivya-Şili civarındaki And dağlarında da bor çıkar. Fakat burada uzun dereler içinde su ile çamur yapılarak binlerce metre uzaklıktan deniz seviyesine getirilmektedir. Çamurun içinde %11’lik  bor cevheri (B2O3) elde edilerek; fabrika veya gemiler içinde üretilmektedir. Bu ülkelerin bizimle ekonomik olarak yarış içine girmeleri imkânsızdır. Allah’ın maden yatağı şeklinde istifademize sunduğu bu nimeti unutmamamız gerekiyor.

Bor madenini işleten dünyanın en önemli kuruluşu İngiliz Kraliyet ailesine ait bir Kanada firması olup ismi RioTinto’dur. Endüstriyel tuzlarda dünyanın bu en büyük firması ile yarışıyoruz. Bu firma Türkiye’de de değişik isimlerde faaliyetini sürdürmektedir. US Borax firması ise ABD menşeli bir firma olup bu boraks konusunda Türkiye’den daha etkin ve güçlü bir şekilde üretim yapmaktadır.

Dünyadaki kıymetli mineral borsaları Londra’dadır. Bu nedenle bor ve türevi maddelerin fiyatı bu ülkelerde belirlenmektedir. Bu nedenle ticari olarak değerlendirilmesi için bor borsasının Türkiye’de kurulması gerekiyor. Bu konuda hükümetin yapması gereken çok sayıda ev ödevi var. Şu ana kadar yapılan çalışmaların yetersiz kaldığını söylemekte yarar görüyorum.