Hayatı büyüklerinin elinde olan masum çocuk. Yemek verirsen yiyebilen su verirsen içebilen çaresiz çocuk. Sadece sevgiyle beslenen bir öpücükle gözleri ışıl ışıl parlayan dünyanın en güzel meyvesi çocuk. Yüksek sesten bile ürperen, şimdi ise bombaların arasında bir kenarda sessizce ağlayan çocuk. Yine çaldık oyuncağını elinden yine kabuslu gecelere terkettik seni. Açlıkta, sefalette bıraktığımız yetmezmiş gibi savaşın tam ortasındasın şimdi. Koşsan keşke, koşamazsın ki yoruldun, gülsen keşke, gülemezsin ki sırtına onca yükler yüklenmişken. Bizi bağışlayabilsen keşke. Ama bağışla diyemem ki dilim varmıyor. Neler olduğunu anlamayan, küçücük bedenin aklın zihnin karmakarışık. Dilin tutkun yüzün soluk gözlerin dolu dolu öylece bakıyorsun etrafa. Şimdi yatağın da yok yorganın da. Üşüme sen çocuk. Tut annenin sıcacık ellerini korkma Yaradan seni koruyordur melekleri de etrafında pervane. Sana hiç bir şey olmaz, biz insanoğlu atalım cehennemimize odunları, yandıkça coşsun, bedenimizi kalbimizi kor ateşinde yaksın. Savaş çocuğum benim, sen dimdik dur ayakta bırakma bu dünyayı bizim ellerimize. Sen korktukça hırslan büyü. Ve al elimizden nefsimizin doyumsuz isteklerini. Çocuktur o, yoktur onun dini, dili, ırkı, kötüsü, doğrusu, yanlışı. Onun bir uçurtması bir de pırıl pırıl olan kalbi var. Gülmekten evcilik oynamaktan, top sektirmekten, dondurma yemekten başka ne ister ki. Doyumsuz yüreklerin çileli yavrusu, açan güllerin tomurcuğu çocuk. Gökyüzünün mavisi sensin, ağacın en güzel yeşili sen. Bir rüya say anlam veremediğin o gümbürtüleri, gözlerini kapat ve biteceğine İnan. Aslında en şerefli mahlukat olan insanların bir anda iyilik meleğine döneceğine inandır kendini. Anneciğin sana gülümseyip masallar okuyor yine. Usulca dur ve uyu. Her duyduğun masalın sonu güzeldi unutma. Yine pamuk şekeri gibi çok güzel bir hayatın olacak. Gözlerini sakın açma milyon tane balon var etrafında rengarenk. Uyu sen usulca, uyu ki büyü, uyu ki insafa gelsin dünyanı savaşa değişenler. Uyu ki görme kötüleri canileri hırslarının oyuncağı olmuş zalimleri... Ben bir savaş çocuğuyum dünyanın herhangi bir yerinde,
Acının gönülsüz hamalıyım.
İlk kurşun beni vurur her zaman
Ve ilk kopan ayak benim olur
Bir serseri mayınla
ölüm oyun arkadaşımdır benim.
Açlık kol koladır benimle
ben bir savaş çocuğuyum.
Dünyanın herhangi bir yerinde
Kabilde annemin ninnilerini beklerken
Gökten ölüm yağdırılır üstüme.
Ve kopan ayaklarımı görürsünüz
daha yürümeyi öğrenemeden.
Ölümü öğretirler bana ızdırabı öğretirler bana
Vietnam da yanık bedenimle görürüsünüz beni, koşarım dünyanın ayıbını yüzüne vurarak.
Koşarım zulme lanet okuyarak
ben bir savaş çocuğuyum dünyanın herhangi bir yerinde.
Bağdat'ta çocuk olmak zordur
Ölümün adı ambargodur burada
Sudan ucuzdur
Bosna da daha ilk rüyamı görmeden
Rüyalarım çalınır anamın kucağında
Lime lime edilir etlerim Çeçenistan'da
Masum bedenim vahşeti kusan silahlara
Deneme tahtası olur negaziki de Hiroşimada
ben bir savaş çocuğuyum dünyanın herhangi bir yerinde
halepçede can çekişe çekişe ölüyorken
yada Filistin'de dünyanın gözleri önünde
bedenime kurşunlar saplanıyorken
büyüklerim dünyayı paylaşma kavgası verirler
benim payıma ölüm açlık düşme pahasına
ben bir savaş çocuğuyum dünyanın herhangi bir yerinde... Üstadım Tahir Öner, şimdi de yeni dizeler eklendi şiirine sapsarı saçlar masmavi gözler de var, soğuk buz tutmuş şehirlerin sımsıcak çocukları da var artık. Payına ayrılık düşmüş, açlık düşmüş, gözyaşı düşmüş, üşümüş yeni bedenler de var artık...