Ceza ve ödül yöntemi, İslâm eğitim sisteminin benimsediği önemli bir eğitim metodudur. Cennet ve cehennem, ceza ve ödülle ilgili Kur’ân âyetleri, Peygamberlerin sakındırdığı ve yönlendirdiği işler, bu yöntemin İslâm eğitim sisteminde ne denli genişçe kullanıldığını gösteren birer göstergesidir. Yüce Allah, kitabında şöyle buyuruyor ‘’İman edip sâlih ameller işleyenlere, kendileri için; altından/zemininden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!”( Bakara, 2/25) Birçok şekilde ödüllendirme yapabilirsiniz. Bazen dertleşerek, bazen sevgi dolu bir sözcük söyleyerek, bazen bir gülücük, bir hikâye anlatmak veya bir kitap almak, şeker veya bir oyuncak almak, not defteri, top, kalem, madalya veya basit bir alkışlamak, âferin demek, takdir etmek, kusursuz birer ödül olabilir. Bir baba, anne, kardeş, arkadaş ya da bir öğretmen olarak, ödüllendirmek istediğiniz kişinin durumunu ve ödüllendirme sebebini göz önünde bulundurarak, birçok şekilde karşınızdaki insanı ödüllendirebilirsiniz. Çocuğa Dayak Atmalı mı? Dayak, çocukları disiplin altına alabilmek için sık kullanılan metodlardan biridir. Yetişkinler çocuk üzerinde otorite kurabilmek için bazen biraz daha düşünüp daha iyi yollar aramaya gerek görmeden, bazen de doğru terbiye yolunu bulmakta yetersiz kalarak dayağa başvururlar. Bu tür disiplin ülkemizde çok uygulanır. Ancak bu usulün zayıf vicdan ve ahlâk gelişimine yol açtığı bilinmektedir. Dayak “cennetten çıkma” değildir. Bugünün insanı bağımsız düşünebilmek, her duruma uyacak esnekliğe sahip olmak zorundadır. Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz, katı olur. Çocuğu döverek veya şiddet kullanarak cezalandırmak çocukta zayıf vicdan gelişmesine yol açar. Çünkü: Bir kere, çocuk bir yaramazlık yaptığı zaman dayak yerse, yaptığının karşılığını ödemiş demektir. Yaptığını tamir etmek ve onun kötü sonuçlarını düzeltmek için düşünmesine veya başka bir şey yapmasına gerek kalmamıştır. Dövülmek çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Dolayısıyla çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu öğrenip kendini suçlu göreceğine, kendini döveni suçlar. Suçluluk hissetmek yerine mağdur ve suçlayan durumuna geçer. Çocuğun, ana-babadan daha güçsüz, daha âciz olduğunun bu şekilde yüzüne vurulması onu utandırır, onlara güvenini sarsar. Çocuk ana-babasının davranışını taklit edip problemlerini saldırganlıkla çözmeye çalışır, kızdığı zaman o da bir başkasını döver. Böylece fizikî ceza, çocuğa vicdanlı olmamayı öğretir. Dayağa alışan çocuk, başkalarıyla sürtüşmesini sözle halledemez; o da dayağa, dövüşe, şiddete kolayca başvuran biri haline gelir. Çocuk terbiyesinde dayağın, tokadın hiç yeri yok mudur? Arada ufak bir tokadın bu tarz şiddetten farklı olduğunu da söyleyelim. Bazen birçok aile, son çare olarak çocuğuna “bu kdar yeter artık!” demenin bir yolu olarak bir tokat atmayı faydalı bulabilir. Her şey darmadağın olduysa ve yapacak başka birşey kalmadıysa; bu, çocuğun çok ileri gittiğini gösteren şok edici bir taktik olabilir. Çok kullanılırsa bu yolun etkisinin kaybolacağını da unutmayalım. Sonuç olarak diyebiliriz ki; çocuğa ceza vermeden önce onu dinlemeli. Bu şekilde kendisine savunma imkânı tanımak, ona yapılacak haksızlığı da önlemiş olur. Bu tarz davranma ile çocuğun cezayı daha kolay kabullenmesi sağlanır. Önleyici tedbir olarak, ne istenildiği çocuğa açık açık belirtilmelidir. Çocuk eğitiminde amaç, çocuğun kendi kendine yetmesi ve kendi kendine karar vermesini sağlamaktır. Çocuk eğitiminde güven esas olursa, diyaloglar iyi işlerse, korku, ceza ve dayağa gerek kalmayacaktır