Bendeniz korkusuz bir çocuktum düz duvara tırmanan misali. Gerçekten ve gerçekten düz duvara tırmanmak isterdim. Balkonların demirlerinde yakalamıştı annem bir kez. Kıyamazdı dövmeye de etlerimi sıkıştırmıştı yavaştan. O gözü karalık nerden gelmişti bilmiyorum. Bisikletimi yokuş aşağı salıverirdim ellerimi etrafa sallayarak inadına ayağa kalkar herkes beni izlesin diye türlü cambazlıklar yapardım. Bir keresinde merdivenlere uçmuştum. Yüzüm gözüm mosmor eve geldiğimde bir damla göz yaşı bile dökmemiştim. Her okul tatilinde mutlaka ya ayağımı ya kolumu kırardım. Şimdi bunların acısını ziyadesiyle çekiyorum elbette. Zavallı anneciğim toz toprak olmuş yüzümü gözümü yıkamaktan bıkardı günde belki on kez. Denize gittiğimiz bir gün öyle bir açılmışım ki annemin, ablamın çığlıklarına kulağımı tıkamış yüzdükçe yüzmüştüm geriye dönmem ne mümkün gülme krizinden dönememiştim. Neyseki komşular sandalıyla yetişmişti. İşittiğim azarın haddi hesabını veremeyeceğim. O zamanlar psikolog falan bilmezlerdi tabi. Ben de fırsatı değerlendirmiştim yıllarca. Nasihatler boş gelir, her gün yeni bir maceranın içinde bulurdum kendimi. Ya ağacın tepesinde ya da birinin balkonunda sallanırken biri yetişirdi peşimden aman düşmeyeyim diye. Hiperaktif filandım herhalde. Tehlikenin anlamını bir türlü anlayamazdım. Bir günde, evi tenha bulmuşken salondaki annemin çok sevdiği gözünden bile sakındığı büfesine tırmanmıştım. Ama sonra ne oldu tabi ki malum sonuç, büfeyle birlikte yere kapanmıştım. O mobilya yığınının altından beni nasıl kurtarmışlardı hatırlamıyorum. Kırdığım vazoların, anneanneciğimin yadigar fincanlarının sayısı sayılamaz herhalde. Anneme de ağlamaklı söz yapıştıracağım deyişlerim şimdi gülümsetiyor beni. Apartman zillerine basıp kaçmalarımı saymıyorum. Futbol bile oynamışlığım var. Topu sektirme yeteneğimi hiç söylemeyeceğim, erkeklere taş çıkarırdım evelallah. Şimdi düşünüyorum da oldukça problemli bir çocuktum. Söylenenin hep tersini yapardım. Ama çok mutluydum. Ortaokul çağına geldiğimde de deli dolu çocukluğumdan eser kalmamıştı. Söz dinleyen sorumluluk sahibi bir çocuk olmuştum bir anda. Şimdiki terapileri almama gerek kalmamıştı. Adım üstünde çocuktum işte. Kim bilir içimdeki bir duyguyu bastırmaya mı çalışıyordum ne yapıyordum bilemiyorum. Anlamaya çalışmama da gerek yok artık aslında. Milyon tane anım olmuş fena mı. Şimdi de gözümüzden yaş gelene kadar gülüyoruz ve anlatıyoruz. Bizler, şimdi çocuklarımızın her davranışının altında bir sebep arıyoruz. Onları erkenden büyütüyoruz farkında olmadan. Çocuk demeyi, yapar demeyi, unutmuşuz galiba. Ellerine top yerine akıllı telefonları veriyoruz türlü türlü oyunlar indirip sanal bir hayat yaşatıyoruz onlara. Gülmeleri kabahat, yerinde duramayıp zıp zıp zıplamaları kabahat. Sırtlarına tonlarca yük yüklediğimizin farkındamıyız bilmem. Bizim yüklerimiz görünmeyen yükler. Korku, endişe, panik. Maratonda hepsi, çok büyük adam olacaklar, dünyayı kurtaracaklar, ruhları robot gibi olacak. Hırsları için yaşamayı mı öğretiyoruz yoksa. Yarınlarını hazırlamaya çabalıyoruz sözde. Oysa ki yarın dediğin bu günün sonrasıdır. Bu günü yaşatıp sevinç çığlıkları attırsak onlara. Düşsünler, oynasınlar korkusuzca. Nasılsa büyüyecekler bizler gibi. Kiraz bahçelerinde koştursalar delicesine. Karpuz çalsalar mesela. Su satsalar musluklardan doldurup, biz de içsek lıkır lıkır. Camları kırsalar, lastikleri patlatsalar bom diye. Ne olur ki, kırılan kalpleri olmasında. Ahh çocuk olsam bir kez daha arkama bakmadan koşsam koşsam...