Birçok yazarı yakından takip etmeye çalışıyorum. Takip ettiğim yazarları öncelikle kitaplarından, daha sonra günlük yazdığı gazeten, aylık yazdığı dergiden, yazdığı bir haber sitesi varsa oradan, onun dışında ise konferanslarını takip etmeye çalışıyorum. Bu yazarlardan biride çok sevdiğim fikirlerine ve düşüncelerini önemsediğim, Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu önemli düşünürlerinden Atasoy Müftüoğlu ağabeydir. İslami kesimde, gayr-i İslami kesimde onu yakından tanır. Sözün eri bir şahsiyettir, Müftüoğlu! Atasoy ağabey yeni çıkan kitabı, “Farkındalığın Dili” isimli eserini sağ olsun Eskişehir’den imzalayıp şahsımıza ulaştırmış. Bilindiği gibi israfın birçok boyutu vardır. Okuma konusunda da israf yapmayıp, nitelikli eserler okumak gerekiyor. Okumada seçici davranmak gerekiyor. Neticede okumaya zaman ayırıyorsunuz. Zamanı iyi kitaplar okuyarak değerlendirmekte fayda vardır. Okumadığınız her güm karanlık, okuduğunuz her gün aydınlıktır. Okuyanlar toplumlar, okumayan toplumlara galip gelirler. Okuyanlar, okumayanları yönetirler. Genelde bana ulaştırılan kitapları hepsini incelerim. Yalnız önemsediğim kitaplara öncelik veririm. Bu kitaplardan biriside hiç şüphesiz, Mahya Yayınları arasında çıkan “Farkındalığın Dili” isimli kitaptır. “Farkındalığın Dili” kitabı, 205 sayfa olup, 13 bölümden oluşmaktadır. Kitabı okuduğunuzda altını çizeceğiniz birçok vurucu cümle ile karşılaşırlaşırsınız. Kitap sizi farklı bir düşünceye doğru sürükler. Kitabın zaten temel amacı hayati sorular sormak, hayati sorular üzerinde derin düşünmek ve bu soruların cevabını aramaktır. Geçmişte kalarak, yeni hayatlar, yeni toplumlar inşa edemeyiz. Kitapta altını çizdiğim bazı cümleleri aynı şekilde buraya not düşüyorum: “Tarihi sorular sormayı, tarihi cevaplar vermeyi başaramayan toplumlarımızda düşünce, kültür ve dini hayat bütünüyle eski cevaplar merkezinde yapılandırılıyor. Düşünce, kültür ilahiyat çevreleri eski cevaplar tartışmalar yürütüyor” “Eleştirel düşünceye hayat hakkı tanımayan toplumlarda ve kültürlerde hayati ihtiyaçlar doğduğunda bile, hiçbir yeni değerlendirme ve çözümleme yapılamıyor” “Hiçbir ideolojik yapı, dil ve söylem ahlaki meşruiyete ihtiyaç duymaz” “Geçmişi uzatmaya çalışan bir zihniyetle gelecek üzerine çalışılamaz” “Eleştirel analizlere ihtiyaç duymayan bir bünye, geçmişte yaşamaya mahkûm oluyor” Kitaptan aldığım bazı notları burada notalıyorum. Müslümanlar olarak, üzerinde durmamız gereken hayati konular varken, maalesef halen çok basit konular üzerinde kafa yormaya devam ediyoruz. Bildiğimiz konuları, bildiğimiz cevapların etrafında düşünmek daha çok hoşumuza gidiyor. Yerele kapanarak düşünüyoruz. İslam’ı Türkiye’den ibaret zan ediyoruz. Müslümanların yeryüzünde İslam’ın söz sahibi olmaları için birlikte düşünmeleri ve bireysel ve toplumsal putları birlikte kırmaları gerekiyor. Türkiye örneğinde görüleceği üzere TV kanallarında program yapan hocalara sorulan komik ve basit sorular ve o hocaların sorulara verdiği cevaplar gerçekten utanç verici. 21. Yüzyılda halen TV ekranlarında namazın nasıl bozulduğunu saatlerce konuşuyoruz. Böyle bir toplumdan bir gelecek ve bir umut çıkmayacaktır. Umut ve gelecek derin sorular ve derin düşüncelerle birlikte gelecektir. Atasoy Müftüoğlu ağabeyin yeni çıkan, “Farkındalığın Dili” isimli eserini okuduğumuzda yazdıklarımın çok daha kapsamlısını kitabın içeriğinde bulacaksınız. Vesselam…