Değerli Yazar Abdurrahman Dilipak ile bir panel arasında sohbet ederken “bize dua edin mücadelemizde başarılı olalım” demiştim. Bana “mahkemelere gidin mücadele yeri orasıdır” demişti. Kendisine “22 yıldır başka ne yapıyoruz ki” diyememiştim. Hiç olmaz ise burada yazayım da içimde kalmasın…

Evet, 28 Şubat 1997 darbecilerinden hesap sormak için binlerce kişi içinden seçilen 500 kişilik davacılar içerisinde ben de vardım. Mahkeme kapılarında on bine yakın askeri ordudan uzaklaştıran, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu raporları ile sabit olan 330 Milyar dolarlık banka hortumlama ve ülkeyi krize sokma suçu ile ilgili olarak; darbeci generallere dava açtık.

Yıllar süren davalardan sonra mahkeme, darbeci generaller için “müebbet hapis” cezası verdi. Yetmedi temyiz mahkemesinden de bu karar onaylanarak kesinleşti. Fakat müebbet hapis cezası yiyen bir zamanların çevik generalleri hala orduevlerinde keyif çatmaya devam ediyorlar. Daha kötüsü bu generaller öldüğü zaman törenle gömülüyorlar. Milli Savunma Bakanı ve kamu yöneticileri bu merasimlerde bulunmaktan çekinmiyor.

12 Eylül 1980 darbecisi Kenan Evren’e yapılan muamelenin aynısı yapılıyor. Mahkeme ve Yargıtay cezasını onayladığı halde bu ağır cezalar infaz edilmiyor. Bir kişi çıkıp söylesin; müebbet yiyip sokakta dolaşan, dünyanın neresinde vardır?

Gelgelelim 80 Milyon insanı mağdur eden bu darbecilerin en çok eziyet ettiği biz askerlerin durumuna. Evet, bende 28 Şubat döneminde Yüzbaşı rütbesinde iken Yüksek Askeri Şura (YAŞ)  kararı ile ordudan atılmış bir askerim. Suçumuz ise evlere şenlikti. “Gözünün üstünde kaşın var” sözü gibi bize de “eşinin üstünde başörtüsü var” denilerek mesleğimizden olmuştuk.

Feto’cu askerler derhal eşlerinin başlarını açmış darbeci generallerin gözüne girmişlerdi.  Benim gibi binlerce asker ise böyle bir onursuzluğa kalkışmadığımız için kapının önüne konulmuştuk. Bu acımasız ve zalim 28 Şubat süreci, Ak Parti hükümetleri zamanında da devam etmişti. Yine binlerce asker dindar olduğu için resen emekli edilmişlerdi.

Resen emekli denilmesine bakmayın; resmen ordudan atılmıştık. Kamu kurumlarında çalışmamıza izin verilmediği gibi büyük firmalara girerek çalışmamıza dahi engel oluyorlardı. O tarihlerde Başbakan olan Erdoğan, sadece “şerh” koymakla yetiniyor YAŞ kararlarını ve ikili- üçlü kararnameleri imzalamaya devam ediyordu.

Nihayet orduda eşi başörtülü asker kalmayınca bu durum sona erdi. Sonra da “artık kimse başörtülü diye ordudan atılmıyor” demeçleri verilmeye başladı. Yahu! kim kaldı ki ordudan atasın. Kalan birkaç kişi de; düzmece boşanma kararı alıp eşinden ayrılarak bu darbeci güruhun şerrinden kurtulmaya çalışıyordu.

Nihayetinde 2010 Anayasa referandumundaki değişiklik ile YAŞ kararlarının yargı denetimine alınması kabul edildi. 2011 Yılında çıkarılan kanunla benim gibi şanslı yaklaşık 1300 kişiye sosyal güvenlik primleri yatırılarak emeklilik hakları iade edildi. Bizim şansımız YAŞ kararı ile ayrılmamızdı. Fakat kararname ile atılan arkadaşlarımıza “zırnık” dahi verilmedi. Öyle ki kamuoyunda meydana getirilen hava ile “sizin başka bir suçunuz mu vardı” denilerek ayrıca bir eziyet daha yaşadılar.

Şarkı sözünde geçtiği gibi “28 Şubat darbecilerine sevdanın yolları, biz mağdurlara ise kurşunlar” düşmüştü. Kararname mağdurları ise resmen domdom kurşunu yemişti.

Devlet Denetleme Kurumu yani ombudsmanlık YAŞ ve Kararname yolu ile ordudan atılan askerler hakkında devlete tavsiye kararı çıkararak mağduriyetlerin giderilmesini istedi. Fakat Ak Parti hükümeti bu kararı kulak arkası ederek resmen görmezlikten geldi. Hala Erdoğan Hükümetinden bu haksız kararların düzeltilmesini ve mağdurlara tazminat ödenmesini bekliyoruz.

İş kanunlarında “tek taraflı haksız fesih” durumlarında, daima mağdur edilen kişiye tazminat ödenir. Tamam! faşist darbecilerin güçlü olduğu zamanlarda ordudan atılma kararlarına istemeyerek de olsa imza atıyordunuz. Bu konuda “sizi affettik” diyelim. Fakat yıllardan beri tek parti olarak iktidarda bulunduğunuz halde bu zulmün devamına seyirci kalmanız, hiç yenilir yutulur bir hata değildir. Biz, eşlerimiz, çocuklarımız affetse dahi vicdan sahibi kimse bu duyarsızlığı affetmez. Hele hele müebbet yemiş darbeciler keyifle rakılarını yudumlarken böyle bir muameleye tabi olmak kabul etmesi çok zor bir durumdur.